20 yıl sonra 11 Eylül

A -
A +

11 Eylül 2001 öğleden sonra Ankara Radyosu’nda konuk olarak davet edildiğim Dış Politika programına katılmak üzere yola çıktığımda, yakın tarihin en önemli olaylarından birinin başlamakta olduğundan habersizdim. Arabama bindim ve her zaman olduğu gibi yolda haber kanallarından birini dinlemeye başladım. Radyo yayını televizyon yayınıyla ortaktı. İlk anda tam algılayamadım. Programa telefonla katılan emekli bir pilot bir uçak kazasını yorumlamaktaydı. Anladığım kadarıyla ekrana yansıyan canlı bir görüntüyü izleyerek konuşmaktaydı. New York’taki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerinden birine bir uçak çarpmıştı. Emekli pilot, New York şehrinin üç havalimanı olduğunu, iniş ve kalkışlarda uçakların zaman zaman tehlikeli şekilde gökdelenlere yaklaştığını ve “kazanın muhtemelen” bir teknik arıza ya da pilot hatası sebebiyle gerçekleştiğini söylüyordu.

Yol boyunca emekli pilotun yorumları devam etti. Davet edildiğim programın konusu İsrail-Filistin ihtilafıydı. Arabamı park edip binaya yöneldim. Mutat olanın aksine kimse beni karşılamadı. Koridorlar bomboştu. İkinci kattaki stüdyoya çıktığımda bir odada çok sayıda radyo çalışanının televizyona kilitlendiklerini gördüm. Ben otoparktan yukarı çıkana kadar ikinci bir uçak ikiz kulelerden ikincisine çarpmıştı. Seyredenlerden biri, “Bu kaza değil” dedi. O sırada televizyonda bir yorumcu, “Bu kaza değil” dedi. Ben yüksek sesle, “Bu kaza olamaz” dedim. Radyo programının yapımcısı beni gördü. “Hocam neler oluyor?” diye sordu. Nereden bilebilirdim ki? “Bilmiyorum” dedim. “Ama her ne oluyorsa, şu an tarihe tanıklık ediyoruz.”

Program başladı. Biz Filistin meselesini bir kenara bırakıp, New York’ta yaşanmakta olanları konuşmaya başladık. İçinde bulunduğumuz şaşkınlıkla, diğer katılımcılarla birlikte dönüp dolaşıp tekrar ettiğimiz cümle “Bunu kim yaptıysa çok ağır bir bedel ödeyecek” oldu. Program devam ederken, Pentagon’a da bir uçağın “çarptığı” haberi geldi. 11 Eylül ABD’nin “yeni Pearl Harbor’u” olmuştu. Ama kim ve niçin yapmıştı? Arkası gelecek miydi? ABD nasıl tepki verecekti?

NATO Konseyi acilen toplanmış, 11 Eylül günü yaşananları “müttefik ABD’ye yapılan bir saldırı” olarak nitelendirmiş, tarihinde ilk defa beşinci maddeyi çalıştırmıştı. Bu NATO’nun savaşa girmeye hazır olduğu anlamına geliyordu. Kime karşı ve nerede yürütülecek bir savaş olduğunu o anda kimse bilmiyordu. Saldırıları Kosova operasyonunun intikamını almak isteyen Sırp milliyetçilerinin, Hiroşima’nın intikamını almak isteyen Japon Kızıl Tugaylarının ya da ABD’nin İsrail’e desteğini cezalandırmak isteyen Filistinli grupların gerçekleştirmiş olabileceğini iddia edenler oldu. İlk iki gün kimsenin aklına daha önce birkaç olayda adını duyduğumuz El Kaide gelmemişti.

ABD Başkanı George W. Bush 11 Eylül’de 2.977 kişinin hayatına mal olan saldırıları El Kaide’nin gerçekleştirdiğini, örgütün lideri Usama bin Ladin’in Afganistan’da bulunduğunu ve şayet Taliban yönetimi El Kaide mensuplarını teslim etmezse onları da “ABD’ye yapılan saldırının faili” sayacaklarını bildirdi. 18 Eylül’de Kongre Başkan’a, “yeni bir onay gerekmeksizin” saldırıları planlayan, gerçekleştiren, bunlara yardım ve yataklık edenlere karşı silahlı kuvvet kullanma yetkisi verdi. Taliban El Kaide mensuplarını ABD’ye teslim etmeyi reddedince ABD 7 Ekim’de “Sonsuz Özgürlük” harekâtının başladığını ilan etti. BM Güvenlik Konseyi ve NATO da aldığı kararlarla Taliban ve El Kaide’ye karşı ABD’nin yanında yer aldı.

Yoğun ABD bombardımanı, Taliban’a karşı savaşan Kuzey İttifakı’nın desteğiyle birleşince sadece birkaç hafta içinde Taliban yönetimi devrildi. Nisan 2002’de Hamid Karzai liderliğinde yeni bir Afgan Hükûmeti göreve getirildi. Takip eden yıllar boyunca Afganistan’daki Amerikan askerlerinin sayısı sürekli arttı. 2009 sonunda ülkede 100 bin Amerikan askeri bulunuyordu. Çoğunluğunu NATO ülkelerinin oluşturduğu 42 ülkeden askerler de Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) adıyla Afganistan’da görev yaptılar. ISAF’ın mevcudu 2012’de 130 bine ulaştı. Ülkede ISAF kontrolünde irili ufaklı 400 askerî üs ve tesis kuruldu.

11 Eylül saldırılarının 20. yıl dönümünden sadece iki hafta önce son Amerikan askeri de Afganistan’dan çekildiğinde 2.500’ü ABD ordusundan olmak üzere 3.144 kayıp verilmişti. Afgan güvenlik güçlerinin kaybı 70 bin civarındaydı. Ölen Afganlı sivillerin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte en az 100 bin olduğu tahmin edilmekteydi. Taliban’ın kayıpları hakkında ise sağlıklı bir istatistik bulunmamaktaydı. 2 Mayıs 2011’de ABD özel kuvvetlerinin operasyonuyla Pakistan’da saklandığı evde öldürülen Usame bin Ladin’in cesedine ne olduğu bir muamma olarak kaldı.

11 Eylül 2001’de Kâbil’de Taliban yönetimi vardı. ABD’nin iki trilyon dolar harcadığı 20 yıllık bir maceranın sonunda Kâbil’de yine Taliban yönetimi var. El Kaide terör örgütü yeni ve yenilenmiş yapısıyla varlığını sürdürüyor. 11 Eylül’den bir yıl sonra ilan edilen Bush Doktrininin uygulama alanı bulduğu Irak’ta sular durulmadı. Yeni Muhafazakârların şekillendirdiği Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Orta Doğu projesinin tetiklediği Arap ayaklanmaları ve sonrasında bölgede dengeler değişti. Gerçekten de 11 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.