Suriye’de son durum ve Şam’ın ikilemleri

A -
A +
Geçen hafta Suriye rejim güçlerinin, isyanın başladığı Dera şehrini ele geçirmesiyle birlikte Suriye iç savaşında önemli bir aşamaya gelindi. İsyanın başladığı şehrin düşmesi artık Suriye iç savaşının sonuna gelindiği ve Esad yönetiminin bu savaşı kazanmakta olduğu anlamına mı geliyor? Kuşkusuz hayır! Ülkede hâlâ muhaliflerin, PYD/YPG’nin, HTŞ’nin ve hatta DEAŞ’ın kontrolünde bölgeler var ve bu bölgelerin bazılarının Esad yönetimi tarafından ele geçirilmesi mümkün görünmüyor. Özellikle ABD tarafından desteklenen PYD/SDG’nin kontrolü altındaki Fırat’ın doğusu ve kuzeyindeki topraklar ile Türkiye’nin desteklediği muhaliflerin kontrolündeki Afrin-Bab-Cerablus hattının Suriye rejimi ve ona destek veren Rusya-İran-Hizbullah tarafından askerî yöntemlerle el değiştirmesi çok zor görünüyor. Zira bu topraklara yönelecek saldırılar bu bloku doğrudan ABD ya da Türkiye ile karşı karşıya getirecektir. Ayrıca Astana Süreci’nde varılan uzlaşı kapsamında Türkiye’nin 12 gözlem noktası kurduğu İdlib ile Ürdün-Irak sınır üçgeninde ABD tarafından desteklenen muhaliflerin bulunduğu Tanf bölgesinin de Suriye rejimi tarafından kontrol edilmesi zor görünüyor. ABD’nin Tanf bölgesindeki askerî varlığını ve muhaliflere olan desteğini tahkim ettiğini, buraya yönelik rejim ve İran destekli güçlerin saldırılarına şiddetli karşılık verdiğini hatırlarsak, bu bölgeden kolay vazgeçmeyeceğini görürüz. Kuzeyde PYD/SDG güçleri ile Fırat’ın doğusunu kontrol eden ABD bu bölgeyi de kontrolü altında tutarak Suriye rejimi ile Irak arasındaki kara yolu bağlantısını kesmeyi hedefliyor. Suriye rejiminin Irak’la bağlantısının kesilmesinin aynı zamanda İran’la bağlantısının kesilmesi anlamına geldiğini ve ABD/İsrail açısından asıl hedefin bu olduğunu hatırlatmaya ise gerek yok. ABD ve İsrail’in Suriye sorununa ilişkin temel hedeflerinden biri İran’ın bu ülkedeki nüfuzunun İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturmayacak şekilde azaltılması ya da tamamen ortadan kaldırılması olduğuna göre, Şam yönetiminin Tanf bölgesini yeniden kontrol altına alması ancak İran ile kurduğu sıkı bağlardan vazgeçmesiyle mümkün olacaktır ki, bu Esad’ın en büyük ikilemini oluşturuyor. Aynı durum İsrail sınırındaki Kuneytra için de söz konusu. Bu bölgede hâlâ devam eden muhalif varlığını sona erdirip Kuneytra’yı da kontrol altına alabilmesi için Şam yönetiminin İran desteğinden vazgeçmesi gerekiyor. Zira sınırlarına yakın bölgelerde İran ya da Hizbullah varlığına tahammül etmeyeceğini gösteren İsrail, sık sık İran destekli milisleri ve hatta İran üslerini vuruyor. Netanyahu yönetiminin, İran-Hizbullah-Esad blokuna karşı Kuneytra bölgesindeki muhaliflere destek verdiği de biliniyor. Suriye rejiminin, ABD-İsrail hattından gelen bu baskı karşısında İran’ın Suriye’deki rolünün bundan sonra ne olacağı konusunda yaşamaya başladığı ikilemde nasıl davranacağını zaman gösterecek. Bir tarafta ekonomik sorunlar ve Trump’ın baskı politikası karşısında giderek köşeye sıkışan, ama bugüne kadar kendisinin ayakta kalmasına büyük destek vermiş olan İran, diğer yanda ise bundan sonraki aşamalarda İran’ın Suriye’deki varlığını sonlandırmaya odaklanmış ABD-İsrail yönetimleri. İran’ın kalması konusunda ısrar etse, İsrail ve ABD’nin saldırılarına maruz kalma riski var ve üstelik kendi iç sorunları derinleşen İran’ın desteğinin ne kadar daha devam edeceğini bilmiyor. İran’ın gitmesine onay verse, geriye kalan Rusya’ya ne kadar güvenebileceğini bilmiyor ve Tahran’ın böyle bir karara direnme ihtimali de kuvvetli. Esad yönetimi ve ona destek veren güçlerin bir başka ikilemi ise İdlib’de karşımıza çıkıyor. Esad-Rusya-İran bloku, Astana Sürecinde varılan uzlaşmaya uygun davranıp kalıcı bir barış anlaşması imzalanana kadar İdlib’e saldırmaktan uzak mı duracaklar, yoksa Moskova ve Tahran yönetimleri Türkiye ile ilişkilerini riske atıp Doğu Guta ve Dera’dakine benzer şekilde İdlib’in tamamını askerî güç kullanarak ele geçirmeye mi çalışacaklar? Zaten zaman zaman gerçekleştirdikleri hava saldırılarıyla Türkiye’nin rahatsızlığına yol açan Rusya ve Esad güçlerinin, İdlib’de diplomatik çözümü bir kenara atıp askerî araçlara yönelmesi sadece Türkiye’nin Suriye politikasında değişikliklere yol açmakla kalmayacak, Rusya’nın Türkiye ile iyi ilişkilerini de riske atması anlamına gelecektir. Bu nedenle İdlib konusunu Şam’dan çok Moskova’nın ikilemi olarak görmek daha doğru olur. Suriye’deki diğer aktörlerin ikilemlerini ise başka yazılara bırakalım...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.