Bu kadar yanlıştan doğru sonuç çıkar mı?

A -
A +
Ergenekon davası hakkında yazıp çizenlerin kahir ekseriyeti hukukçu değil. Hukukçu olanlar içinde de, dosyanın tamamına değil de, çoğuna vakıf sayabileceklerimiz, ancak sanık veya müdahil avukatlarıdır. Hadi dosyanın bütününden vazgeçtik, lakin hariçten yorum yapan diğer hukukçuların kaç tanesi acaba, bütün iddianameleri (Dosyanın tamamında 23 tane iddianame var...) doğru dürüst okumuştur? Kıdemli yargıçların dahi, her seferinde karmaşık yapısı ve zorluğuna işaret ettiği Ergenekon davasına dair, böyle atıp tutmak, bazılarına çok kolay geliyor. Söyledikleri de, davanın asıl mahiyetinden uzak; hukuki ve kanuni gerçeklerle alakasız, salt ideolojik ve siyasi laf kalabalığından ibaret!..
O yüzden yanlış ve ezbere yapılan bu eleştirilerden, doğru bir sonucun çıkarılması mümkün değil. Mesela bu safhada, İlker Başbuğ'un rütbelerinin geri alınmasından bahsetmek kadar, aceleci ve yanlış bir şey yok. Davanın nihayetinde, sadece Başbuğ için değil, yargılanan bütün subay ve generaller için mevzuat gereği yapılacak uygulama bellidir.  Fakat bunu şimdiden polemik konusu yapmak, "TSK yıpratılıyor veya TSK'ya düşmanlık yapılıyor..." ithamlarına zemin hazırlamaktan başka bir şey değil! Peki, davada asıl durum nedir? Önümüzde upuzun bir yargı süreci var... Daha kararların gerekçesi bile açıklanmadı. Temyiz sürecinde Yargıtay'ın vereceği karar davanın seyrini belirleyecek. Usulden (mesela eksik tahkikat yapıldığına dair) bir bozma kararı verirse ayrı, esastan verirse ayrı. Esasa dair bir bozma kararı çıkarsa, ilk derece mahkemesinin kendi kararında direnmesi ayrı, Yargıtay'ın görüşüne uyması ayrı sonuçlar getirecektir. Direnme halinde kararın bu defa Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gitmesi söz konusu...
Yargıtay safhasından sonra da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma ve nihayet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de dava açma hakkı söz konusu. Velhasıl olağan ve olağanüstükanun yolları tüketildikten sonra, ancak Ergenekon Davasında yargılanan sanıkların durumu netlik kazanacaktır. Bu birinci husus... İkinci olarak davanın başından beri, eleştiri olarak tekrarlanan bir nokta var. Özellikle eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un şahsıyla ilgili olarak dillendiriliyor. Nasıl olur da, genelkurmay başkanı "terör örgütü yöneticisi" olur?  Burada temel yanlış, bu eleştirinin iddianameyi hazırlayan cumhuriyet savcılarına ve bunu esas alarak hüküm veren yargıçlara yapılması... 
Ezbere eleştiri dediğimiz şey tam da bu. Zira buradaki suç tanımı, ilgili kanunlarda; TCK, TMK vd. yer alan düzenlemedir. Mevzuattaki yanlışı, onu uygulamakla yükümlü olan savcı ve yargıçlara mal etmek hangi mantığın eseri? Mahkemeler mevcut yasa hükümlerine göre kovuşturma yapar ve karar verir. Kanun yapmak yargı mercilerinin işi midir? Oysa bizzat kanunların yapılması ile görevli yasama organının üyesi olan muhalefet partisi liderleri ve vekilleri dahi, bu apaçık gerçeği tersyüz edecek beyanlarda bulunuyorlar! Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, buradan yola çıkıp Özel Yetkili Mahkemeleri gayrı meşru ilan edebiliyor? CHP'li vekiller, genel başkanlarına 5271 SayılıCMK'nın (Ceza Muhakemesi Kanunu) 250. Maddesini okuyuverse bizahmet!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.