Acem palavrası ile gerçeğe seyahat...

A -
A +

 Yabancı medyada Türkiye aleyhine çıkan her makaleyi, etkili-etkisiz; yetkili-yetkisiz her ecnebi politikacının yerli-yersiz beyanatını, Türk dış politikası için kantar yapıp tartmaya çalışan köşe leşkerleri, İran'ın P5+1 ile anlaşmasını da tepe tepe kullanıyorlar... Onlara göre, İran'ın bu yeni hamlesi, kendisini dünya sistemi ile barıştırır ve zaman içerisinde de bütünleştirirse, bu durum Türkiye'nin stratejik önemini azaltacakmış. Zira Türkiye şimdiye kadar yaptığı taktik ve stratejik yanlışlıklarla, zaten kendi kendisini yalnızlığa itmiş ve etkisiz duruma düşürmüşmüş...

Evet, aynen böyle diyorlar. 1979 yılından beri, dünyanın etkili devletleri tarafından izole edilmiş olan, bugüne kadar ekonomik ve siyasi çok büyük bedeller ödemiş bulunan İran'ın; henüz nereye kadar devam edeceği ve nasıl sonuçlanacağı kesin olmayan bir açılımını muazzam bir başarı olarak sunuyorlar. Vaka, İran'ın son manevrasını çeşitli açılardan okumak mümkün... Çünkü otuz altı seneden beri ilk defa, "BÜYÜK ŞEYTAN" olarak ilan ettiği cephe ile anlaşmak maksadıyla masaya oturması ve altı aylık bir süre için dahi olsa bunu başarması çok önemlidir. Zira muhatap olduğu "hegemonik güçler" de Humeyni devrimi sonrası, ilk defa bu ülkeyi muhatap almış oluyor. Ancak bu her şeyin hallolduğu anlamına gelmiyor. Öncelikle bir karşılıklı test durumu söz konusu! Taraflar taahhütlerini ne ölçüde yerine getirecek? Getirmezlerse bundan sonra ne gibi gelişmeler yaşanacak? Batı'nın görmek istediği üzere, İran nükleer silah yapmaktan vazgeçecek mi (geçti mi)? Yoksa İran'ın diplomatik zafer retoriğinde dile getirdiği gibi, Batı bu ülkenin nükleer kapasitesini kabul edecek mi (etti mi)?..
Şurası muhakkak ki, ambargolar sebebiyle ekonomisi dibe vurmuş, despotik yönetim sonucu iç huzursuzluğun tavan yaptığı, sosyal patlamaların rejimin şiddetli baskılarıyla gemlenebildiği İran'da, yönetim bu uzlaşmaya gitmek zorundaydı...  Diğer taraftan ABD, Çin'in Pasifik Bölgesindeki meydan okumasına karşı daha etkili bir karşılık verebilmek için, Orta Doğu'da; bilhassa Suriye, Lübnan, Irak bağlamında Rus, Çin ve İran kumpasını biraz olsun çözmek zorundaydı. Suriye'de ilan ettiği kırmızı çizgilerinin aşılmasını sineye çekip, Rusya'nın tezlerine sarılan; İsrail'in bütün itiraz ve tepkisine rağmen, İran'a baskıları hafifleten ABD; Rusya-Çin dayanışması karşısında, hegemonik gücündeki düşüşün yansımalarını kamufle etmeye çalışıyor.
İran'ın otuz altı yıllık tecrit durumunu bir çırpıda bertaraf ettiğini düşünenler, düne kadar öcü gibi gördükleri rejime, böylesine kredi açmakta beis görmüyorlar. Buna karşılık, Türkiye'nin istikrarlı şekilde yürüttüğü ve önemli neticeler de aldığı dış politikasını, bazı komşu ülkelerin yönetimleriyle gerilen ilişkilere bakıp, niçin hemen başarısızlığa mahkûm ediyorlar? Türkiye'nin jeopolitik ve stratejik önemini İran'ın Batı ile ilişkilerine göre değerlendirmek ne kadar doğru? Açıkçası bu konuda yapılan bazı yorumlar, Acem palavrası ile gerçeklere seyahat etmeye benziyor. Hayal kırıklığı kaçınılmaz!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.