Yeniden yargılama ve kafa karıştırma!..

A -
A +
Türkiye'de hukuk mevzuatının yaz-boz tahtası gibi sık sık değişime uğraması, hem yargı mercilerinin, hem de davacı veya davalı olarak yolu yargı ile kesişenlerin kafasını fena halde karıştırıyor... Bir taraftan hızlı ve bazen dikkatsizce yapılan mevzuat değişikliği, diğer taraftan Sabih Kanadoğlu'nun şapkasından çıkan 367 kararı gibi 'yargısal ucubeler' geçmişte ülkeyi çok büyük siyasi sıkıntılara da sokmuştur. Anayasa Mahkemesi'nden sadece 367 değil, mesela Refah Partisi'ni kapatabilmek için davayı geçmişe yürütmek (önce parti kapatmasını zorlaştıran kanun maddesini iptal ederek kapatma yolunu açmak...) gibi, hukuk dünyasında emsali pek görülmeyen uygulamalara da şahit olduk!..
Yani hukuk sicilimiz bu alanda epeyce parlaktır... Bir türlü tam ve doğru anlayamadığımız KUVVETLER AYRILIĞI meselesinde, özellikle yürütme ile yargı arasında işler sarpa sardığında, yasamanın devreye girmesiyle, çareyi mevzuat değişikliğinde arama alışkanlığı, en sık başvurulan yoldur. Bugün de yapısı, yetki ve fonksiyonları açısından tartışma konusu olan HSYK'ya dair, son önemli değişiklik; 2010 Eylül'ündeki kapsamlı anayasa referandumu ile gerçekleşmişti. O dönemde de, ülkede bir "YARGI AKTİVASYONU" söz konusu idi. Şimdi de benzer emareler görülüyor. Zira gizli-açık meydan okumalar var... Mesela HSYK, yetki aşımında bulunan bazı savcılar için istenen inceleme talebini, kendince hayli genişleterek ve kendi alanını da aşarak, İstanbul Emniyet Müdürünü de içine katacak şekilde uygulamak istiyor.
Normal şartlarda ancak hakkında suç duyurusu yapabileceği bir devlet görevlisi hakkında doğrudan tahkikat başlatmak istemesi, HSYK'nın son "yolsuzluk operasyonları"nda girdiği "taraf" pozisyonunun icabı mıdır? Adalet Bakanının İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile Emniyet Müdürü hakkında inceleme izni vermemesi yeni tartışmalara kapı aralayacak ve besbelli, esas meselenin belki de seyri değişecek. Böyle bir gelişme, Türkiye'nin hukuk devleti olma serüveninde şaşırtıcı da değil... Sadece bu mu? 2007 yılından beri konuştuğumuz ve şimdiye kadar görülen en önemli davaların sonucu hakkında kamuoyunun kafasını iyice karıştıracak, daha da önemlisi adalet kavramına dair şüpheleri büsbütün arttıracak yeni bir süreç kurgulanıyor...
Türkiye Barolar Birliği Başkanı da, bu sürecin baş tetikleyicisi konumunda.  Aynı zamanda ceza hukuku profesörü olan Metin Feyzioğlu, AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik'in yerinde ifadesiyle, başka hedeflere matuf bir "şov yapıyor..." Feyzioğlu'nu kimilerinin CHP genel başkanı olarak görmek istediği de bir sır değil. Ama ona bakarsanız, kendisi siyasete ve siyasetçilere çok mesafeli. Nasıl oluyorsa, hem başbakanla çok yararlı görüşme yaptığını kameralar önünde uzun uzadıya anlatıyor, hem de başbakana güvenmediğini ifade ediyor. İşte bu Feyzioğlu, öyle bir hava pompalıyor ki, sanki biten-bitmeyen bütün derin davaların tutuklu ve hükümlüleri, hukuksuz biçimde yargılanmış ve yapılacak yeniden yargılama ile hepsi özgür kalacaklarmış... Öyle diyor!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.