Son kırk yılda Türkiye'nin yakasını bir türlü bırakmayan, ideolojik ve siyasi kamplaşmalar, çatışmalar ve gerilimler yüzünden;
1 Mayıs gibi 21 Mart günü de, her sene büyük endişe ve tedirginliklerle karşılanır oldu.
En fazla folklorik bir anlama sahip olabilecek Nevruz'un, özellikle son
çeyrek yüzyılda terör ve ayrılıkçılık siyasetinin aracı haline
getirilmiş olması ve devletin de yanlış politikalarla bu değirmene su
taşımış olması, son derece düşündürücüdür...
Neyse ki son üç
yılda, özellikle son iki yılda, devlet ve hükümet kanadındaki basiretli
tutum ve halkın ortaya koyduğu sağduyu neticesinde; Nevruz şenliklerinin, vatandaşların arasına fitne-fesat sokma aracı olması önlenmiştir. Özellikle geçen yılın 21 Mart'ında, Abdullah
Öcalan'ın PKK örgütüne yaptığı çağrı, tam 30 yıldır ülkeyi uğraştıran
bölücü terörün sonlandırılması yolunda, önemli bir eşik oldu.
Tam bir yıl boyunca silahların susması ve insanların terör sebebiyle
hayatını kaybetmemesi, toplumsal barış ve huzura susamış ülkede büyük
bir rahatlama sağladı. Şer odaklarının aksi yöndeki bütün çabalarına
rağmen, hükümetin büyük cesaret ve kararlılıkla sürdürdüğü çözüm
sürecinin hedeflenen neticeye ulaşması için, uygun bir iklim doğdu.
Halkımızın çok özlediği ve hararetle beklediği kalıcı barış ve huzurun
gelebilmesi için, bu iklimin devam etmesi kaçınılmaz.
Bu
noktada Öcalan'ın dün Diyarbakır'da açıklanan mesajının muhtevası büyük
önem taşıyor. Zira daha önce birkaç kez olduğu üzere, çözüm sürecini
baltalamak ve yine akamete uğratmak için, içerden ve dışardan amansız
hamleler devam ediyor. Oslo görüşmelerinin bilinen şekilde medyaya
sızdırılması, akabinde tezgâhlanan Gezi olayları ve nihayet 17 Aralık
operasyonu ile devamında gelişen hadiselerin esas hedefi, çözüm
sürecinin berhava edilmesiydi. Bu gelişmeler yaşanırken PKK'nın
Kandil'deki tepe kadrosundan ve örgütün diğer uzantılarından gelen
karışık sinyaller de, insanların tedirgin olması için ciddi bir sebep
teşkil ediyordu. İşte bu noktada, Öcalan'ın açık bir şekilde çözümden
yana tavrını pekiştirmesi, gerçekten önemli. Öcalan'ın mesajını her
kesim kendine göre yorumlayacaktır. Ancak hariçten gazel okuyanların ne
dediği pek önemli değil. İlgili ve sorumlu mercilerin bunu doğru okuması
ve ona göre de değerlendirme yapması gerekir.
Kimileri
Öcalan'ın hükümete yönelik dozu ayarlanmış eleştirilerini öne çıkararak,
buradan bir gerilim devşirmeye çalışacak. Açık söyleyelim: Böyle gayretlerin hiçbir değeri yoktur.
Öcalan'ın söylemindeki olumlu noktalar, olumsuzluk ifade eden
kısımlardan çok daha belirgin ve baskındır. Bunun altını çizelim. Ve
unutmayalım, Öcalan konumu gereği, örgüt mensuplarına moral vermek için,
hamaset de yapmak ihtiyacındadır... Çözüm sürecinin yasal bir zemine
oturtularak daha hızlı şekilde yürütülmesi şeklindeki isteğinin
karşılığı vardır. Esasen bugüne kadar biraz da sessiz sedasız yapılan
pek çok şey, bu yasal zemini teşkil etmektedir.
Cumhurbaşkanı
Sayın Gül'ün de haklı olarak vurguladığı gibi, son Demokratikleşme
Paketi, medyada gerekli yankıyı bulmadı. Herkes "paralel örgütün"
atraksiyonlarına kilitlendiği için, bu önemli gelişmeyi ıskaladı!
Mesela, partiler artık farklı dillerde seçim propagandası yapabiliyor...