Önümüzdeki
bir aylık sürede cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylık tartışmalarının
yoğunlaşacağı aşikâr. Fakat adaylar konusunda bilhassa muhalefetin
kafası karışık...
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, "Artık öyle yargıdan birisinin veya emekli generallerin filan cumhurbaşkanı olma şansı kalmadı..."
diyerek, bir zamanlar askerî üniformalıların inhisarında olan Çankaya
Köşkü'ne çıkmanın, bir nevi yeni şartını, (MİLLETİN CUMHURBAŞKANI
OLACAK...) şeklinde özetledi. Cumhuriyetin başından beri saray kavgalarına
yol açan cumhurbaşkanlığı seçimleri, özellikle 27 Mayıs 1960
Darbesinden sonra hep sıkıntılı oldu. 1961'de Cumhurbaşkanlığına aday
olmak isteyen Prof. Ali Fuat Başgil, MBK (Milli Birlik Komitesi) üyeleri tarafından kafasına silah dayamak suretiyle, bu isteğinden vazgeçirildi. Yerine Darbenin Başı olan Cemal Gürsel seçildi. Gürsel felç geçirip görevini yapamaz hâle gelince, 37 doktorun raporuyla görevden alındı ve yerine dönemin genelkurmay başkanı Cevdet Sunay, askerî üniformasından soyundurularak Köşk'e çıkarıldı.
1973'te aynı şeyi Faruk Gürler
yapmak istedi. Bu konuda o kadar özgüven içindeydi ki, seçilmiş gibi
icraat planları bile yapmaya başlamıştı. Ama işler istediği gibi
gitmedi. Üniformasını çıkardığı gün, devrin ara hükümetinde savunma
bakanlığı görevi yapan Mehmet İzmen kontenjan senatörlüğünden istifa etti ve hemen o sıfat Sunay tarafından kendisine intikal ettirildi. Yani aynı gün, Gürler kontenjan senatörü yapıldı! Fakat AP ve CHP'nin genel başkanları Demirel ve Ecevit, bu dayatmaya karşı ortak bir tavır sergileyince, yapılan on dört tur oylamadan netice alınamadı. Adalet Partisi, Gürler'in karşısına eski hava kuvvetleri komutanı Tekin Arıburun'u koyarak askerî dengeyi sağlamaya çalışmıştı... Daha sonra AP ve CHP anlaşarak, eski deniz kuvvetleri komutanı Fahri Korutürk'ü ortak aday gösterip seçtiler. Velhasıl Köşk üniformalılar arasında el değiştiriyordu!..
1980'e
gelindiğinde yine bunalım çıktı. Altı ayı aşkın süre boyunca, TBMM'de
yapılan (yanlış hatırlamıyorsam) 129 tur oylamadan bir türlü sonuç
çıkmıyordu. Bu arada bazı vekil ve senatörler durumdan sıkılarak kimi
bayan sanatçılara filan oy atıyordu. Neticede, 12 Eylül 1980 ihtilalinin
gerekçelerinden biri olarak Köşk seçiminin yapılamamış olması
gösterildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, bu
sıfatıyla birlikte Millî Güvenlik Konseyi ve Devlet Başkanlığı konumunu
da üstlenerek, 1982'ye kadar bu şekilde olağanüstü yetkileri uhdesinde
tuttu. 1982'de de anayasa referandumu ile birlikte, rakipsiz olarak
cumhurbaşkanı seçildi. Çankaya'nın yolunu sivillere açan siyasetçi
rahmetli Turgut Özal oldu. Akabinde Demirel onun açtığı
yoldan Köşk'e çıktı. Ancak 2000 yılında siyasi partiler bir açmazla
karşı karşıya kalınca, yeni bir buhrana yol açmamak için beş parti
tarafından A. Necdet Sezer aday gösterildi ve seçildi...
2007'de askerlerin e-muhtıra
ile durumdan vazife çıkarmasını çok iyi hatırlıyorsunuz!.. Lakin bu
defa, millet seçim sandığında sivil siyasete o derece güçlü destek verdi
ki, muhtıra filan sökmedi ve üç ay önce yolu tıkanmak istenen Abdullah Gül, Köşk'e çıktı. Gelinen noktada, Beşir Atalay'ın da belirttiği üzere, artık Sezer
gibi bir bürokratın veya bir emekli generalin, cumhurbaşkanı seçilmesi
mümkün değil. Bu yeni dönemin özelliğini başka bir yazıda ele
alacağım...