AİHM ve pişmiş aşa su katmak...

A -
A +

Batı zihniyetinin hakim olduğu bütün uluslararası örgüt ve mekanizmalardan çıkan karalar, nedense hep tarafgir ve çifte standartlı oluyor!
Siyasi olsun, hukuki olsun Batı zihniyetinin yönettiği bütün uluslararası örgüt ve mekanizmalardan çıkan kararlar ve bu kurumların sergilediği tavırlar; nedense hakkaniyet ve adalet yahut eşitlik ve objektiflik noktasında hep sınıfta kalıyor... Bu çerçevede mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1950'li yıllardan itibaren Kıbrıs adasında Rum terör örgütlerinin; 1960'lardan itibaren de Rum Yönetiminin, Yunanistan'ın da her türlü desteğiyle Türklere karşı sürdürdüğü zulüm; baskı ve katliamlardan ötürü herhangi bir tazminat kararı almış mıdır? Bırakın tazminatı filan, Avrupa Konseyi insanlık adına buradaki Türkler için herhangi bir biçimde kılını kıpırdatmış mıdır?
Aynı şekilde, AİHM'nin çatısı altında yer aldığı Avrupa Konseyi, mesela Ermenistan'ın 1991'de Karabağ'ı işgal edip bir buçuk milyon Azeri'yi yerinden yurdundan sürüp, o günden beri gayrı insani şartlar altında sürünüyor olması karşısında; herhangi bir karar alma, bir medeni tavır takınma zahmetinde bulunmuş mudur? Avrupa Birliği, siyaset ve hukuk bir tarafa; bütün etik kuralları da yerle bir ederek, 1974 yılından beri fiilen Adanın Kuzey Bölgesi üzerinde hiçbir siyasi ve idari etkinliği söz konusu olmayan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni, bütün adanın temsilcisi olarak tam üyeliğe aldı. AB'nin bu skandal kararı Kıbrıs meselesini iyice kördüğüme çevirdi. Şimdi de AİHM, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türklerinin hiçbir şekilde tanımadığı, Güneydeki Rum Yönetiminin açtığı bir davayı, on küsur yıllık aradan sonra tekrar ısıtıp gündeme soktu...
Üstelik bunu, Kıbrıs'ta barış çabalarının yeniden yoğunlaştığı ve çözüm ümidinin güçlendiği bir dönemde yaptı. Bu tek kelime ile pişmiş aşa su katmaktır. AİHM'nin Türkiye aleyhine hükmettiği 90 milyon avroluk tazminat kararının, uluslararası hukuk açısından hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Türkiye açısından da hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur ve bu kararı tanımayacaktır. Bu husus dün Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu tarafından kesin bir şekilde dile getirildi... Evet, bu kararın Kıbrıs konusuna hiçbir faydası olmayacaktır. Tam aksine böyle bir dönemde bu kararın çıkmış olması büyük talihsizliktir. Nitekim Sayın Davutoğlu da bu kararın zamanlamasına dikkat çekmiştir. Türkiye'nin Londra ve Zürih anlaşmalarına göre, Garantör devlet sıfatıyla; Kıbrıs'taki Türklerin toptan imha olmasını önlemek için gerçekleştirdiği Barış Harekâtı sırasında kaybolduğu iddia edilen, 491 ve Kuzey Karpaz'da mahsur kalan 211 Rum için bu kararı veren AİHM, 1963'ten 1974'e kadar katledilen Türkler konusunda da bir düşünceye sahip midir acaba?!
Evet, dünyada cereyan eden bunca zulüm, katliam, işgal ve sömürü olaylarına baktığımızda, AB'nin, BM'nin, AİHM'nin hak ve adaletten uzak, güçlüden yana yaklaşımlarının yansımasını görüyoruz. Bu şekilde dünyada barış ve huzurun sağlanması mümkün değildir. Fakat ne yazık ki malum kurum ve kuruluşlar bugünkü çizgisini değiştirme niyetinde görünmüyor. Kıbrıs'ta suçlu tarafı ödüllendirip, mağduru ve onu korumaya çalışanı cezalandırma gayreti, Batı'nın o kokuşmuş tabiatının icabıdır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.