Hasan Ruhani'nin ziyareti...

A -
A +

En önemli komşu ülkenin Cumhurbaşkanı, 18 yıl aradan sonra, çok üst düzey bir heyetle Türkiye'yi ziyaret ediyor... Ruhani'nin gelişi yeni bir döneme kapı aralayabilir.
Ne Suriye, ne de Irak konusunda, Türkiye ve İran arasında politik görüş paralelliği yok. Birincisinde korkunç boyutlarda bir iç savaş devam ediyor. Bu savaşta, İran politik ve lojistik desteğin yanı sıra, milislerini de bilfiil Suriye'ye göndererek Esad rejimini bütün gücüyle arkalıyor. Irak'ta da yıllardan beri iç siyasi rekabet ve giderek artan terör olayları sebebiyle, gerçekten bölünme tehlikesi yaşanıyor. Ve bu süreçte de İran, ülkedeki Şii çoğunluk üzerinde sahip olduğu geniş nüfuz sayesinde, fazlasıyla kırılgan siyasi dengeleri kökünden etkiliyor... Bunun gibi, Orta Doğu'daki pek çok meseleye dair, 'İki Bölgesel Güç' arasında ciddi görüş ayrılıkları da hüküm sürüyor. Diğer bir önemli husus da, her iki ülkenin yüz yüze kaldığı ve çözüm bulmakta zorlandığı kritik problemlerin olması...
İran, yıllardan beri nükleer programı sebebiyle, Batı'nın uyguladığı ağır ekonomik ambargolar yüzünden çok ciddi bir ekonomik darboğaz içinde. Artık durma noktasına gelmiş olan ekonominin çarklarını döndürmek için, küresel güçlerle diyalog kapısını aralık tutma çabasında... Bu dönemde göreve gelen ve selefi Ahmedinecad'a göre daha ılımlı bir politik üsluba sahip olan İran'ın yeni Cumhurbaşkanı, henüz kayda değer bir atılım yapmamış olmakla birlikte, şaşırtıcı biçimde estirilen olumlu havanın da yardımıyla, sanki çok şey yapmış gibi görünüyor... Burada İran diplomasisinin kıvraklığı ve propaganda gücünün etkisini de dikkate almak gerekir şüphesiz.
Orta Doğu'nun dört bir tarafında çatışma ve gerilimin hüküm sürdüğü bir dönemde, Hasan Ruhani'nin gerçekleştirdiği bu ziyaret, hem ikili ilişkiler hem de Bölge meseleleri açısından büyük önem taşıyor. Hemen her platformda dillendirilen, Türkiye-İran sınırındaki 375 yıllık (1639 Kasr-ı Şirin Anlaşmasından bu yana aynı...) istikrar dahi, tek başına çok şey ifade ediyor. Lakin Türkiye-İran siyasi ilişkilerinin sütliman olmadığını, görünen ve görünmeyen birçok pürüz ve ihtilaf dolayısıyla, zaman zaman kaygı verici şekilde gerilebildiğini de göz ardı etmemek lazım!.. Tabii Orta Doğu'da bu kadar mebzul problem varken, üstelik küresel güçlerin müdahale etmesi için bütün bunlar birer bahane teşkil ederken, siyasi ve askerî kapasitesi, bölgesel istikrara ve dünya barışına katkı yapma kabiliyeti yüksek iki önemli ülkenin siyasi ilişkileri her zamankinden ziyade önem kazanır...
Türkiye ve İran, siyasi ve stratejik menfaatlerinin genel çerçevesi içinde ve son derece dikkatli biçimde, karşılıklı münasebetleri tanzim etmeye çalışıyor. Türkiye'nin Osmanlı'dan miras kalan ve İslam dünyası üzerinde hatırı sayılır bir ağırlığı ifade eden tarihî misyonuna karşılık, İran da; "Şii Kuşak" olarak ifade edilen, Orta Doğu, Kafkaslar ve kısmen Uzak Asya'daki coğrafya üzerinde, ısrarlı şekilde ağırlık koymaya çalışıyor. Doğrusunu isterseniz kendi hesabına başarılı olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Bu madalyonun bir tarafı...
İran'ın zaman zaman rahatsız edici boyutlara varan siyasi ataklarına rağmen, özetleyecek olursak; bölgesel ve küresel dengeler, Türkiye ve İran'ın kesinlikle iyi ilişkiler içinde olmasını gerekli kılıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.