AK PARTİ'NİN GELECEĞİ...

A -
A +

Adalet ve Kalkınma Partisinin, siyasi geleceği tartışılıyor. Acaba Erdoğan sonrasında, ANAP ve DYP örnekleri burada da tekerrür eder mi?
Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı için geri sayım başladı. Çok olağanüstü bir durum vukua gelmezse, tam dört gün sonra Çankaya için; ihtişamlı bir törenle adı, resmen ilan edilecek... Bu durumda, on bir buçuk yıldır, büyük bir dirayetle ülkeyi yöneten iktidar partisi için, yepyeni bir devir başlıyor. AK Parti'nin siyasi geleceği ne olur? Hararetli tartışma bu merkezde. Ülkemizdeki siyasi partiler, kurumsallıktan ziyade; lider eksenli bir mahiyet arz ettiği için, bilhassa kurucu liderlerin fiilî hâkimiyeti, onların bekası için âdeta zaruret mesabesinde!.. Yakın geçmişte bu anlamda çarpıcı iki örnek yaşandı. Merhum Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in, partilerinin başından ayrılıp Çankaya'ya çıkmasıyla, ANAP ve DYP'nin maruz kaldığı trajik son... Acaba AK Parti de, benzer bir akıbete uğrar mı?
Bu iki örneğin gelişigüzel kullanılması ve buradan hareketle muhtelif sonuçlar çıkarılması, pek de rasyonel değil. Zira siyaset sahnesinden silinen her iki partinin, sosyo-politik yapısı irdelenmeden; bunların AK Parti ile benzeşen ve ayrışan yönleri esaslı şekilde irdelenmeden, alelusul genellemelerle hüküm çıkarmak eksik ve yanlış olur. Demokrat Parti'nin 1950'lerde, tekçi; seçkinci ve aristokrat CHP'ye karşı geliştirdiği, sivil; gerçekten halkçı ve nüfusun büyük bölümüne tekabül eden, köylü; çiftçi vb. kitlelere dönük politikasını, sosyal ve iktisadi gelişmelere göre güncelleyip iyileştiremeyen Adalet Partisi (AP), zaten 1970'li yılların başından itibaren, yeni toplumsal taleplere cevap veremez duruma gelmişti. Bu yüzden de, Ecevit liderliğindeki CHP'nin; sadece söylemden ibaret olan, fakat eskiye nazaran yeni şeyler söyleyen (Ne ezilen, ne ezen, insanca hakça bir düzen... vb.) slogan siyaseti karşısında dahi, bocalamaya başlamıştı! Kentlileşme olgusuna cevap veremiyor, giderek azalan köylü-çiftçi nüfusa dayanmayı sürdürüyordu. Bu yüzden de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde, sür'atle geriliyordu.
AP'nin devamı olan DYP, 12 Eylül Darbesinin açtığı parantezden yararlanarak yeni bir başlangıç yapamadı. Demirel'in o klasik (Benim köylüm, benim çiftçim...) söylemi devam etti. Ve tek başına iktidar gücünü asla yakalayamadı. Anavatan Partisi ise, 1980 sonrası dönemde esasen DP-AP tabanına dayanan; politik olarak "Merkez Sağ" eksenine oturan, fakat yelpazeyi genişletmek için "Dört Eğilimi (AP, CHP, MSP ve MHP) birleştirdik..." söylemi ile, pratik şekilde (çok kısa bir zaman diliminde) kurulmuş ve pragmatik tarzda hedeflere yönelmiş bir parti idi. Merhum Özal'ın deha çapındaki liderlik karizması ile, kısa zamanda parlak başarılar elde etti. Ancak partinin kozmopolit yapısı, uzun soluklu bir siyasi hayat için elverişli değildi. Dolayısıyla Özal sonrasında çabucak eriyiverdi...
Adalet ve Kalkınma Partisini doğuran siyasi gelenek (Millî Görüş) ise, çok daha farklı. 1970'lerde başlayan Millî Nizam Partisi, Millî Selamet Partisi, Refah Partisi ve nihayet Fazilet Partisi çatısı altında başlayan ayrılma ve ayrışma, bugünkü Merkez Sağın tartışmasız sahibi olan AK Partiyi şekillendirdi. AK Partinin siyasi yapısı ve muhtemel geleceği için, ayrı bir yazı gerekiyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.