AK PARTİ'NİN GELECEĞİ -2-

A -
A +

Ağustos ayından sonra AK Parti'de nasıl bir tablo oluşur? Yeni Başbakan kim olur ve Partinin istikbali nasıl planlanabilir? ANAP ve DYP Sendromu yaşanır mı?..
Bir önceki yazıda da aynı konuyu işlemeye çalıştım. Bugünü ve yarını doğru tahlil edebilmek için, dünün ne olduğunu bilmek gerekir. Bu yüzden öncelikle, ANAP ve DYP'nin siyasi serüveninin sosyolojik özelliklerini genel hatlarıyla ortaya koymaya çalıştım ve AK Parti'nin köken farkına işaret ettim... Ana damarı Millî Görüş geleneğinden beslenen AK Parti'nin, bugünkü öncü ve yönetici kadrosunun ekseriyeti, otuz yıllık bir ortak yolculuktan sonra, "Yenilikçi Kanat" veya hareket olarak, gelenekçilerle yollarını ayırdı. Bu ayrılıkta, "Millî Görüş gömleğini değiştirme..." söylemi de epey dolaşımda kaldı. Netice olarak aynı kökenden gelmekle beraber, AK Parti; 28 Şubat Döneminde yaşanan acı tecrübelerden de sıkı dersler çıkararak, Necmettin Erbakan ve onun klasik kadrosunun siyaset anlayışından, teorik ve pratik yönden net bir şekilde ayrıldı.
Bu ayrışmadan sonra, artık 'Millî Görüş' yerine, "MUHAFAZAKÂR DEMOKRAT" kimliği ikame edildi ve yepyeni bir enerjik başlangıçla, Türkiye'nin asırlık problemlerine daha cesur ve kararlı biçimde neşter vurulmaya başlandı. Bu güçlü iradenin ortaya konulması sonucudur ki, Türkiye'deki pek çok tabu yıkılabildi. "Gerekirse bin sene sürer..." denilen 28 Şubat Süreci ve tortuları ortadan kaldırıldı. Askerî vesayet rejimi yerine, millî irade ile işbaşına gelen sivil iktidarın gerçekten muktedir olduğu, yeni bir dönem ve düzen hayata geçti... Yargı başta olmak üzere, vesayet düzeninin bütün mekanizmalarının, çağdaş yönetim anlayışı ve demokrasi çizgisine çekilmesi ve kuvvetler ayrılığı prensibinin doğru işlemesi noktasında, çok önemli mesafeler alındı. Bu bağlamda 2010 yılında yapılan kapsamlı anayasa değişikliği tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu...
AK Parti, Cumhuriyet Döneminde, gerçek manada çok partili siyasal sistemin işlediği zaman diliminde, kesintisiz olarak en uzun süre ile iktidarda kalmayı başaran ve bu zaman zarfında üç genel, üç yerel seçim ile iki referandumda, her defasında oylarını arttırma başarısını gösteren yegâne siyasî kurumdur. Siyaset pratiğinde bu müstesna başarılarına ve kadro zenginliği ve kalitesi bakımından, rakiplerine hayli fark atmasına rağmen, elbette AK Parti'nin de birçok zayıf ve yumuşak karnı vardır. Bilhassa uzun zaman iktidarda kalmanın husule getirdiği yıpranma ve deformasyon gerçeğini hatırda tutmak gerekir. Şüphesiz AK Parti de "METAL YORGUNLUĞU"ndan vareste değildir!.. Her seçimde Meclis ve yerel yönetim kadrolarının önemli bir kısmı değişmekle beraber, bu yorgunluk ve yıpranmanın sonuçları kaçınılmazdır. Belki de bütün bunların etkisini minimize etmek ve yenileme imkânını sağlamak babından, konulan "ÜÇ DÖNEM SINIRLAMASI", çok isabetli bir kuraldı...
Ancak bütün siyasi başarısına rağmen, netice olarak, AK Parti de Türk Toplumunun, olumlu-olumsuz karakteristik bütün özelliklerini taşıyan bir siyasi teşkilattır... Dolayısıyla, Erdoğan sonrasında bir boşluk ve sendeleme dönemi yaşaması muhakkaktır. Fakat önemli olan bu ara dönemden çok fazla örselenmeden çıkabilmesidir. ANAP ve DYP'den farkı da, zaten bu kritik safhada görülecektir. Bu arada Binali Yıldırım ismine dikkat isterim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.