Tuzak diye diye tuzağa düşmek...

A -
A +

Övgüde ve yergide dozu kaçırmak, ifratla tefrit arasında savrulmak sağlıklı bir durum değildir. Tabii ki ciddiyet ve samimiyet açısından sorgulanır!..
Siyasette gerilim bir türlü düşmüyor... Oysa halkın tercihini çok net bir şekilde ortaya koyduğu iki seçimin ardından, siyaset ikliminde tansiyonun düşmesi ve artık sükûnetin hüküm sürüyor olması gerekirdi. Hem iktidar-muhalefet ilişkilerinde hem de muhalefetin kendi içinde, rahatsız edici bir tarz ve yaklaşım var... Bu durum, ülkeyi geriyor ve yoruyor. Hâl bu ki, siyasetin, "uzlaşma sanatı" diye tanımlandığını biliyoruz. Siyaseti böyle değil de, daimi bir ihtilaf ve sürtüşme biçiminde anlamak ve icra etmek sağlıklı bir durum olamaz. Türkiye'nin bundan kurtulması lazım! Ana muhalefet partisi, halkın yüzde 52'sinin oyu ile seçilen cumhurbaşkanının görev devir teslim törenini boykot ediyor. Bunun için bir dizi argüman üretiyor. 'Üretiyor' ifadesini bilhassa kullandım. Zira bu argümanların hukuki bir dayanağı yok. Tamamen siyasi aidiyet ve ideolojik dürtülerden kaynaklanan şeyler.
Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı sıfatını resmî olarak ne zaman kazanacağı ve başbakanlık görevini ne vakit bırakması gerektiği, anayasa, yasa hükümleri ve Yargıtay kararlarıyla sabittir. CHP'nin boykotunu, esasen bir hazımsızlığın ifadesi olarak okumak lazım... Ancak bu hazımsızlığın CHP'ye siyasi bir getirisi olmayacak. Yapılması gereken şey, iktidara daha iddialı şekilde hazırlanmak, bunun için de partide gerekli siyasal ve yapısal revizyonu hayata geçirmektir. CHP içindeki mevcut kavga, bugüne kadarki başarısızlık ve yenilgilerin verdiği rahatsızlıktan beslenip derinleşiyor... Muharrem İnce ve Emine Ülker Tarhan, söylemlerinde bu hususu açık açık dile getiriyor zaten. Ancak bir türlü bu kısır döngüyü aşacak adımlar atılamıyor. Kurultay üstüne kurultay yapılıyor, fakat netice değişmiyor ve değişmeyecek! Çünkü ameliyat yerine, pansumanla durum geçiştirmeye çalışılıyor. CHP'nin giderek kronikleşen bu iç problemini, sahici bir çözüme kavuşturması lazım.
Bunu yapabilirse, iktidar-muhalefet ekseninde daha sağlıklı ve başarılı bir rol oynayabilir. Ve o zaman siyasi arenada, bu kadar gerginlikler de yaşanmaz. Diğer taraftan son on iki yılda muazzam başarılara imza atan AK Parti'nin de, bu değişim sürecinde dikkatli olması gerekiyor. Öteden beri seslendirilen, "nifakçılara fırsat vermeme" konusu, gerçekten çok önemli... Farkındaysanız, "AK Parti'de kardeşlik esastır, burada kavga olmaz..." denildikçe, birileri de bunun tersini göstermek istercesine çabalıyor! Özellikle medyada köpürtülen söylenti ve iddialara çok dikkat etmek gerekiyor. Zira tuzağa düşmeyelim derken, bizatihi bu tuzaklara zemin hazırlamaya müsait söylemlerin, karşı tarafa ne denli malzeme sunduğunu görmek gerekiyor. Parti içinde ve medyada, güçlü isimlere yaranmak için, birilerini haksız yere karalamayı yahut birilerine düpedüz yağ yakmayı iş edinenlerin de, fark edilmesi şart... Aksi hâlde ummadık sıkıntılar husule gelebilir. Övgüde de yergide de, ifrat ve tefrit tehlikelidir!..
AK Parti'nin tepe isimleri, şüphesiz Sayın Erdoğan ve Davutoğlu'na yapılan güzellemelerin, samimiyet derecesini tefrik edecek tecrübeye sahiptir. Aynı şekilde muhalif medyanın, Sayın Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Hanıma, birdenbire destek seferberliğine girişmesinin sebeplerini de, doğru analiz edecek basiret ve birikime herhalde sahiptir. Aksini düşünen var mı?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.