Gene Kıbrıs, daima Kıbrıs!

A -
A +

Kıbrıs ve Avrupa Birliği konusundaki iç-içe hata, iki sorunun birbiriyle irtibatlanmasından kaynaklanıyor. Recep Tayyip Erdoğan da ilk hatasını ve gafını bu iki sorunu birbirine bağlamakla yaptı. Acele etti. AB'ye ve liberallerimize hoş görünmek için bu meseleyi, Kopenhag Zirvesinden önce halledilebileceği inancı ile Kıbrıs'tan sonra Atina'ya gitti. Daha sonra, Avrupa Başkentlerine 'cerre çıkacak...' Atina'dan önce Kıbrıs'ı ziyaret etmesi ve KKTC yöneticilerinden Kofi Annan-BM ültimatomu konsunda yorumlarını alması iyi oldu. Haritaların ve Türklerin göçmen edilmesinin Rumlara Kuzey'de serbest dolaşım hakkı verilmesinin kabul edilemeyeceğini o da anladı ve söyledi. Hem Kıbrıs'ı, bizim "ver, kurtulcuların" istedikleri gibi satsalar bile zirvede Türkiye'ye müzakere tarihi verecekleri kesin mi? Ağzımıza bir parmak bal çalıp "şartlı salıvereceklerdir" eminim bizim Brüksel sevdalıları bu şamarı da öteki yanaklarını çevirip, tevil ederler ve kabahati gene Türkiye'de bulurlar, ama bu milletçe çok hassas olduğumuz bir konuda AKP ve Erdoğan için çok ağır bir darbe ve kötü başlangıç olacak. Bülent Arınç'a göre Kıbrıs'la ilgili olarak Bülent Arınç'ın Neşe Düzel'e söyledikleri de ilginç. Kabahati hemen Dışişleri Bürokrasinine atmış. Dışişleri Bürokrasisinde, deformasyona uğramış pek az kişi vardır ve maalesef Kıbrıs konusunda müzakerelerin bile bile uzatılmasında bu bürokrasinin de hataları olmuştur. Ama Türk Dışişleri Bakanlığı ve diplomatlarının çoğu, bütün dünyaca kıymetleri takdir edilmiş çok değerli ve vatansever profesyonellerdir. Doğru: Dış politika konusunda da iktidarda olan hükümetler rotayı tayin etseler bile, diplomatların uzmanlık ve deneyimlerini yabana atamazlar ve yıllardır oluşmuş olan milli dış politikayı kendi görüşlerine göre değiştiremezler. Arınç'ın sözlerinde tehlikeli bir ima da var: Dışişleri Bürokrasisinin veya kadroların kendilerine göre değiştirileceği yeni Bakana bu konuda çok iş düşeceği iması! Mümkündür ki bir zamanlar MHP'den aday olmak isteyen, sonra da milliyetçiliği "palavracılık" sayan tipte, araziye ve ortama uyacak tıynette, "kullanışlı" bazı diplomatlar da bulurlar... Arınç'ın başka bir iması, hatta imadan öte kanaati, Milli Güvenlik Kurulu'nun "AB kriterlerine göre, hem üye sayısı hem de yetki ve işlev bakımından, yeniden düzenleneceği" işareti... Ne demeli, kolay gelsin! Kıbrıs Kıbrıs sorununa gelince, BM planına "son fırsat, AB'nin anahtarı" diye şahlananlar ve buna karşı, bazılarımızın, başta eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel, bu plana itiraz etmemizi, "Şahinlerin son çırpınışı" diye tanımlayanlar vardı. Brüksel'de "ikamet eden" ve Brüksel'in meşhur lahanalarını yiye yiye, Brüksel sevdalısı olan, meşrebi malum bir köşe yazarı -haydi adını vereyim; Hadi Uluengin, AB konusunda da Kıbrıs konusunda ülke çıkarları açısından, BM ültimatomundaki ve haritalardaki tuzaklar konusunda ikazlarda bulunan Gürel'i suçladı. Ama şimdi bazıları bu tuzaklar ve tehlikeler konusunda yavaş yavaş uyanıyorlar, en azından "müzakere edilmesi gerekeceğini" hatta verilen zamanın yetmeyeceğini itiraf ediyorlar. Gündüz Aktan'a göre Bu konuda Gündüz Aktan'ın "Annan Paketi" hakkındaki son ağırbaşlı ve bilgili yorumunu okumak gerek: "Aktan, Lozan'dan bu yana en karmaşık barış paketi ile karşı karşıya olduğumuzu" belirttikten sonra planın bize ve karşı tarafa ne kazandırdığını ne kaybettirdiğini irdelemenin zorunlu olduğunu söylüyor ve soruyor: "Kıbrıs Türkleri paketin öngördüğü düzen içinde kendi varlıklarını koruyabilirler mi? Rum hakimiyetine başarıyla direnebilirler mi? Türkiye'nin adadaki çıkarları muhafaza edilebilir mi?" Bence bütün bu soruların cevapları olumsuzdur ve benim Aktan'dan farklı bir kanaatim, ne otuz gün zarfında ne de sonra, müzakerelerle, hayati çıkarlarımızın garantiye alınmasının mümkün olmayacağıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.