Doktor öğretim üyelerine daimî kadro isteği

A -
A +

Devlet üniversitelerinde görev yapan doktor öğretim üyelerinin (eski adıyla yardımcı doçent) özlük hakları konusunda adaletsizlik bulunmaktadır. Doktor öğretim üyelerini sözleşmeli hâle getiren 2547 sayılı kanunun 23. maddesinde atamayla ilgili en çok dört yıl süre ile yapılır. Her atama süresinin sonunda görev kendiliğinden sona erer ifadesi, Anayasanın 128/1 maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Doçent ve profesörler kadrolu çalışırken, araştırma ve öğretim görevlilerinin sözleşmesi şartsız yenilenirken, doktor öğretim üyeleri asistanlarından bile daha az iş güvencesine sahiptir.

 

Diğer kamu görevlileri arasında yer alan doktor öğretim üyeleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yerine getiren kişilerdir. Bu nedenle doktor öğretim üyelerinin sözleşme ilişkisi Anayasaya uygun değildir. Aynı şekilde bu durum 2547 sayılı Kanunun madde 36/1 "Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar" hükmüne de aykırıdır. Buna karşın doktor öğretim üyeleri belirli süreler ile atanarak istihdam edilmektedir.

 

ÜAK'ın (Üniversiteler Arası Kurul) doçentlik ünvanı için bile şart koşmadığı yabancı menşeli indekslerde yayın şartı, doktor öğretim üyelerinden her iki yılda bir istenebilmektedir (bazı üniversitelerde). Bu tür şartlar birçok doktor öğretim üyesinde stres, tükenmişlik, dışlanma duygusu, itibar kaygı vb. sonuçlara sebep olmaktadır. Bazı üniversitelerde ancak bölüm başkanının “uygundur” imzasıyla uzatılan sözleşmeler, akademik teamüllere yakışmayan tarzda bir bağımlı kalma ilişkisi de doğurmaktadır. Kamu hizmeti yerine getiren, doçent ve profesörler ile aynı statüde olmalarına karşın asimetrik özlük haklarına sahip olan doktor öğretim üyelerinin çalışma hayatları zedelenmektedir. Ülkemizde yaklaşık 40 bin civarında Doktor Öğretim Üyesi bulunmaktadır. Bu akademisyenlere daimî kadro verilmesinin maliyeye yükü ise sıfırdır. Bu nedenle bariz şekilde görünen bu haksızlığın düzeltilmesini talep ediyoruz.

 

     Doktor Öğretim Üyesi Akademisyen

 

 

 

 

 

Bu kadrolara artık gerek yok

 

 

 

İllerde ve ilçelerde belediyeye ait bir yığın iş makinesi varken kamunun diğer kurumlarının da aynı türde cihazları vardır. Hâlbuki çift başlılık sona erdirilmiş olsa %50’ye varan oranlarda tasarruf sağlanır.

 

İletişimin, yönetimin son derece kolaylaştığı günümüzde il ve ilçelerde bu kadar çok kamu yöneticisine(?) artık lüzum yoktur. Bir yerde hem vali/hem kaymakam hem belediye başkanı olmasına da gerek yoktur.

 

Son olarak, 2021’de Batı Karadeniz Bölgesindeki, bastonu ile tanınan 20 bin kadar nüfusu olan bir ilçedeki meslek lisesinde idareciydim. 500 civarında öğrenci ve 60 civarında öğretmen ile öğretim yapıyorduk. Sekreterim, makam şoförüm, özel kalem müdürüm vb. yoktu. Bunlara gerek de yoktu. Lakin, okulda hiç gerekmediği hâlde, yıllar boyunca 4-9 müdür yardımcısı, 7 bölüm şefi, 14 atölye şefi görev(?) yaptı. Bunlar tamamen "arpalık" kadrolardır. Mesleki dersler verilen bir kurumda 30 kadar idareci olmamalıdır.

 

Bu minik ilçedeki diğer kamu kurumlarının çoğunda özel makam taşıtı ve memur bolluğu söz konusuydu. Kaymakamda, belediye başkanında, jandarma komutanında, müftüde, orman, mal, özel idare, hastane, çevre, tapu, emniyet, eğitim, yüksek okul müdüründe, mahkeme başkanında vb. özel sürücülü aşırı lüks makam araçları söz konusuydu.

 

Valiler, vali yardımcıları, kaymakamlar, belediye başkanları, belde başkanları, ilçe millî eğitim müdürleri vb. mutlaka azaltılmalıdır. Nüfusu azalan il ve ilçeler yeniden yapılandırılmalıdır. Toplam il nüfusu 50 binin, ilçe nüfusu 10 binin altına düşen ilçelerin durumunun değiştirilmesi doğru bir icraat olacaktır. Kaldı ki ilçeler için şehir olsun diyenlerin çoğunluğu bu derece masraf ve ekonomiye yük olacağını bilseler istemezler. Bir ilçe il yapıldığı zaman onlarca yeni kurum, yüzlerce yeni memur, işçi alımı söz konusu olmaktadır. Türkiye’nin kamu çalışanı sayısının Almanya’nın 5 katı fazla olması bizi aşağı çekmektedir. Özellikle küçük ilçelerde hiçbir işlevi olmayan millî eğitim müdürlerine, yardımcılarına, şube müdürlerine gerek kalmamıştır. Örneğin doğum yerim olan Bolu’nun Kıbrıscık ilçesinin şu anki nüfusu 3 binin altındadır. Burada 250 civarında öğrenci, 30 kadar öğretmen söz konusudur. Bu denli az eğitimcinin çalıştığı bir ilçede millî eğitim müdürünün ne iş yaptığını izah edecek biri var mıdır?

 

Yine çok az nüfuslu Dörtdivan, Seben, Mudurnu, Mengen, Yeniçağa, Göynük gibi ilçelerin kamu görevlilerinin sayısı yüzde 50 azaltılabilir. Bilişim çağında her işi internet üzerinden yapabiliyoruz. Misal, 20 yıldır hiçbir banka şubesinin içine girmişliğim bile yoktur. İl ve ilçelerdeki küçük okullar tek yerleşke çatısı altında toplanabilir. Özel sektör bunu başarıyla yapıyor. 2 yıldır Ankara’da özel okulda çalışıyorum. Aynı binada ana okulu, ilkokul, ortaokul, lise, meslek lisesi, fen lisesi olabiliyor. Bu sayede idareci ve öğretmenler daha verimli istihdam edilebiliyor.

 

Kamunun öğretmenlerinin büyük dilimi maalesef haftada sadece 2 gün çalışıp yılın 9 ayında yatıyor. Bu faciaya 60 yıldır çözüm bulan yoktur. Özel okul öğretmenleri haftanın 5-6 günü öğrencilerle birlikteyken kamunun eğitimcilerinin haftada sadece 2 gün ders vermekle yükümlü olması bizi üçüncü dünya ülkelerinin arasına itiyor. Akılcı hareket edilse 500 bin kadar öğretmenin başka işlere kaydırılması icap edecektir.

 

Sonuç olarak, kamuda aşırı istihdam söz konusudur. Yapay zekânın, e-Devlet'in, bilgisayarın, otomasyonun öne çıktığı günümüzde “idareci” sayıları %70 oranında azaltılabilir. Birçok yerde daire başkanları, şube müdürleri, müdürler, vali yardımcıları, danışmanlar, sekreterler, makam şoförleri, vekiller, muhtarlar çok az çalışma içindeler ama kamu kaynağı eriyor!..

 

     Ali Özdemir

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.