Allah güzel gösterecek...

A -
A +
Ticaretin "cehd" işi değil "baht" işi olduğunu ticaret merkezlerinde değil de dağ başında öğrenmek de varmış.
Eğin'den Elazığ'a giden ince ve zor dağ yolu Keban Baraj Gölü'nü takip eden beraberliğini 14. kilometresinde bırakıp sarp bir dağ yamacına bir sarmaşığın duvara sarılması gibi yapışıp Dutluca'ya (Aşutka) ulaşır. Bir zamanlar çok sayıda köyü kendisine bağlı tutan bu eski nahiye merkezinden geçen yol üzerindeki küçük bir bahçe önünde bir küçük tabela önünde durduğumuzda ağzımızdan beklenen cümle çıktı: "Hadi canım sen de daha neler..." Tabelada şunlar yazıyordu: Hinge dondurma-künefe/Kardeşler Kafeterya.
"Ne diyorsun" dedim: "Burası Ankara asfaltı mı? Sağda solda bodur meşe palamudu ile dağ keçilerinden başka ne var. Tarihî eser dersen yok, su kenarı değil, gölden uzak. Kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri. Bizim gibi yolu kısaltmak isteyen maceracı dışında kim geçer. Bulunduğumuz yer Kemaliye'ye 35, Ağın'a 40, Arapkir'e 18, Keban'a 68, Elazığ'a, Erzincan'a Malatya'ya 150 kilometreden daha uzak. Kop Dağı'nda kadın çorabı satmaya kalkmakla Aşutka'nın kırında dondurma künefe satma arasında ne fark var?.." Böyle söylenerek içeri girerken sonradan 67 yaşında olduğunu öğrendiğimiz Fikret Usta bizden önce gelen grubu karşılıyordu.
Bahçeye giren beş kişilik bir grubu bu orta yaşlı adam gülerek karşılayıp;
-Sizi ıhlamurun altına VIP'e (!) alayım, dedi. Sonra bize dönüp "burası açık rüzgâr alır bu saatte siz şöyle buyurun" dedi. Biz oturduktan sonra kendisi de masanın bir ucuna ilişti. Tanışma faslından sonra doğrudan konuya girdik. Dedim ki:
-Siz uzun yıllar gurbette kazandıklarınızı burada keyfe keder eşle dostla yemek için geldiniz anlaşılıyor değil mi?
-Ne münasebet, dedi, gülerek: Gurbette önce kazanıp sonra da battıktan sonra sitemlere ihanetlere dayanamayıp son demimizi hanımla burada geçirmek için gelmiştik. Beş yıl oluyor biz aman aman deyip ortalığa düşmedik, bu iş bizi buldu. Haa... Kazancı soruyorsan eğer erken olacak ama eğer önceden rezerve yapmazsanız burada size mahcup oluruz. Daha geçen hafta Malatya valisi, misafiri Bursa valisini dondurma yedirmek için buraya getirdi.
Az daha sandalyeden düşecektim.
-Şaka yapıyorsun dedim. Malatya buraya kaç kilometre, sonra bildiklerimi sıralayıp başarı adına bildiklerimi toprağa mı gömdüreceksin bana?
-O zaman baştan alalım dedi. Bizim bura ahalisi bilirsin işte gurbetçidir. Babam da 1915 yılında daha 12 yaşında çocuk olarak gurbete çıkıp Ankara'daki hısım akrabanın yanına sığınmış. Ben Ankara doğumluyum. Eğin'i, Aşutka'yı ve Hinge'yi 40 yaşında 85 yaşındaki babamı getirmeye geldiğimde gördüm. 5 kardeşiz, zaten kardeşlerimden üçü buraları görmeden öldü.
Bizim Ankara'da pide kebap salonlarımız vardı. Çarıklı 1, Çarıklı 2 diye tam yedi taneydi. Çarıklı Ömer babamın lakabıdır. Süpermarket çapında dükkânım kapıda servis araçlarımız vardı. Ne oldu nasıl oldu büyük mağazaların rekabetine dayanamadık, boğuşamadık. Hazır markalar piyasaya girdi, emekçilerin düzeni bozuldu. Rekabet edemeyince en sonunda hanıma dedim ki: Bu iş buraya kadar. Nasıl olsa emekliyiz yiyeceğimiz bir lokma ekmek, biz Hinge'ye, köye dönelim...
Darlık zamanı çok zordur. İyi günde abi diye kapımıza gelen adamlar kameradan bizi izleyip kapılarında beklettiler. Evet, bir bardak çay istersin o bile farklı gelir. Döndük geldik köye.
Üç beş gün sonra kapıyı tıklattı komşular. Köyün çocukları dondurma istiyorlar. Boş oturuyoruz zaten hanımla. Olur dedik. Küçük bir dondurma makinesi vardı alıp köye getirdik peşinden fıçının birini götürelim dedim.
Yaptığımız ilk günler 2-3 kilo sütle eşe dosta ikram için başladığımız iş, kendini büyütüp bu hâle geldi 5 yıl içinde ilk 20 kilo süt pişirerek başladık. 23-24 kilo dondurma yapıyoruz. Başladı millet Hinge'de dondurma mı yenir, diye laf etmeye. Fakat Dutluca'dan ve arka köylerde duyulunca millet gelmeye başladılar. Derken Ağın'dan gelmeye başladılar. Eğin'den, Arapkir'den, Keban'dan minibüslerle gelmeye başladılar. Bütün bu işler evin bahçesinde oluyordu ve bir süre sonra evin bahçesi yetmemeye başladı. Lavabo soruyorlar haydi evin içine!.. Bu bahçeyi düzenleyip taşındık, şimdi de baş edemiyoruz. Hanıma dedim ki: Bu işler bizden değil, Cenab-ı Allah bize, iade-i itibar yapıyor. İlçelerden teklif ediyorlar salonu bizden falan buraya gel ama ben burada rahatım diyorum. Hem mekânı, hem insanları hem işimi seviyorum.
İyi ustayım ama ustalık bir yere kadar. Bizim yaptığımız sebeplere yapışıp rızkımızı aramaktan ibarettir, gerisi bizi aşar...
Allah güzel gösterecek...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
İsmail aydın 2 Mayıs 2024 18:28

Hikmet abi, bir solukta okudum. Ellerine sağlık