Brezilya'ya meşale oldu Abdurrahman Efendi

A -
A +

Dün anlatmıştık bir Osmanlı gemisi Rio limanına sığınmak zorunda kalır, burada sahipsiz Müslümanlarla tanışan gemi imamı Güney Amerika'da kalmak gibi zor bir karar alır. O günlerde Brezilya, Portekizlilerin elindedir ve Katolikler kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımazlar. İşin acı yanı Müslümanlar Müslümanlıktan bihaber yaşar, istismarcıların oyuncağı olurlar. Allahü teâlâ onlara acır da Abdurrahman Hoca gibi gayretli, ihlâslı bir âlimi ayaklarına yollar. Bu mübareğin sohbetlerine rağbet öyle fazla olur ki birkaç hafta sonra mescid olarak kullanılan hangara sığmaz olurlar. Cemaat hızla artınca yeni yeni hangarlar tutar, kalabalığı dağıtırlar. Barakaların dış görünüşünü bozmaz ve ocakta sürekli kahve kaynatırlar. Namaz vakti girince hasırları yayar, bitince hızla kaldırırlar. Zira Katolikler Müslüman öldürmeyi suç değil, vazife sayarlar. Abdurrahman Efendi sessiz sedasız hizmet eder, göze batmaktan çok korkar. Ramazan bereketi Her hangara olgun, güleryüzlü bir imam atar, kendi düzenli olarak cemaatleri turlar. Müslümanlar arasında öyle bir muhabbet peydahlanır ki anlatılamaz. Bu arada Sudanlılar yerli arkadaşlarını (Amazonluları) da ellerinden tutup getirir, iman etmelerine vesile olurlar. Daha düne kadar aya, güneşe tapan zavallılar, kul hakkı, gönül yapmak, vakıf medeniyeti gibi incelikleri kavrar, alınlarını secdeyle nurlandırırlar. Hasılı müminlerin sayıları katlana katlana artar, gün gelir 13 bini aşar. Ramazan-ı şerif yeni bir heyecan getirir. Abdurrahman Efendi onlara silbaştan orucu öğretir. Zira daha evvel iftarı yatsı vakti yapar, kadınlarla konuşurlarsa oruçlarının bozulduğunu sanırlar. Kolay değil, köklerinden kopalı 60 yıl olmuştur ve ellerinde yazılı bir kaynak yoktur. Buna rağmen kurbanı usulüne göre keser, sünneti aslına uygun yaparlar. Gelgelelim Brezilya'da kilise devletten bile güçlüdür ve yeni doğan çocuklar vaftiz edilmedikçe nüfus kağıdı alamazlar. Müslümanlar bebeklerini kiliseye götürmeye, havuza daldırtmaya mecburdurlar. Civar çiftliklerin ağaları bu törenleri kaçırmaz, minik zencilerin vaftiz babası olurlar. Böylece çocuğun üzerinde hak iddia eder, büyüyünce topraklarında çalışmaya zorlarlar. Ölüm ayrı derttir, çünkü rahip onay vermedikçe kimse defin yapamaz. Bunları değiştirebilmek Abdurrahman Efendi'nin de boyunu aşar ama müminlere telkini, kefeni öğretir, beraber mevta yıkarlar. Brezilya şehirleri kalabalık ve hareketlidir, bu karmaşada Müslümanlar kendilerini rahatlıkla saklarlar. Nitekim Abdurrahman Efendi Müslümanların sadece Rio'da bulunmadıklarını öğrenir, diğer şehirlerden aldığı davetlere de icabet eder, gariplerin boynunu bükük bırakmaz. Bid'atlerle savaş Bunların da adetlerine ve ibadetlerine bid'atler karışmıştır. Mesela Bahialılar eş olarak seçecekleri kızları nikahsız götürür, bir süre birlikte yaşarlar. Memnun kalırlarsa alırlar, kalmazlarsa babasının evine yollarlar. Kadınlar Müslüman olmalarına rağmen yakınları öldü mü kiliseye koşar, sağa sola mum diker, rahiplere avuç dolusu para verip İncil okuturlar. Çocuklar matadorlar gibi giyinir, şapka takar ve yerli yersiz haç çıkarırlar. Abdurrahman Efendi bu şehirde tam bir yıl kalır. Herkesin nikahını kıyar, mihrini belirler, kaydını yapar. O ramazan birlikte teravih kılar, hep beraber rahle başına otururlar. Birkaç gençle hususi olarak ilgilenir, onları hoca ve muallim olarak bırakıp yine yollara çıkar. Daha yapılacak çok iş vardır, mesela kuş gibi çığlık çığlığa konuşan Amazonluların arasına girmeli, onlara da İslam'ı anlatmalıdır ama Pernambuco şehri Müslümanları ısrarla çağırınca onların yanına koşar. Burası çok sıcak bir şehirdir ama gökte bulut yerde su eksik olmaz. Beyazlar bu sıcağa tahammül edemedikleri için arazilerde Sudanlıları çalıştırırlar. Toprak güçlü yağış bol olduğu için kafa büyüklüğünde patatesler yetişir, para ceplerinden taşar. Bu şehrin Müslümanları daha zeki ve anlayışlıdırlar. Zira Yusuf Hoca adında genç ve nazik bir liderleri vardır. Ancak bazı cahiller fal bakar, remil atarlar. Abdurrahman Efendi dili döndüğünce doğruyu anlatır, uyan uyar, uymayanla uğraşmaz. Yerini ehil insanlara bırakır ve La Brillanti'ye uzanır. Burada dünyanın en ünlü elmas yatakları vardır ama Ekvator sınırında olduğu için sıcaklığa dayanılmaz. Elmas tüccarları gölge altlarında uyuklar, ocaklarda zencileri çalıştırırlar. Bu kentte meşrubat ucuzdur ama ilaç için arasanız su bulunmaz. Müslümanlar abdest ve gusülde çok zorlanırlar. Hasılı Abdurrahman Efendi Güney Amerika'yı baştan ayağa dolanır, nerede bir Müslüman varsa arar bulur, derdini sorar. Ona göre Asitane buraya onlarca Abdurrahman Hoca yollamalı, uzak ülkelerde bir meşale tutuşturmalıdır. Gördüklerini anlatsa tedbir alınacağından emindir. Bu yüzden alelacele İstanbul'a koşar ama o günlerde Hüseyin Avni gibi muhterislerle, Mithat Paşa gibi kibirliler işi gücü bırakmış, Abdülaziz Han'la uğraşmaktadırlar. Abdurrahmah Hoca çok kapı çalar lâkin devlet kademelerini parselleyen Tanzimatçılar onu dinleme lütfunda bile bulunmazlar. Uzak ülkelerdeki kardeşlerimiz "Ali, Ferid" gibi İslâm ismi taşısalar da sahipsiz kalırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.