Rüyalarda buluşuruz

A -
A +

Gök delinmiş gün ışımadan. Yağmur taneleri birbirleriyle yarışırcasına iniyor yeryüzüne. Hepsinde bir öfke, bir sinir var adeta. Öyle şiddetli, öyle hırslı vuruyorlar yere. Taneler serin serin, hele üçü bir araya gelince üşütüyor bile, ama hava da inadına sıcak, esen rüzgâr bile serinletmiyor insanı. Yerler ıslak da, tene değen taneler çabuk kuruyup gidiyor. Bu sene kışı yaşamayan İstanbul bir kaçamak yapmanın heyecanıyla dans ederken adeta, insanlarda bir panik, sanki yağan taş! Trafik karmaşası katmerlenmiş, çalan kornaların sesleri, değil yağmur seslerini, camları sımsıkı kapalı arabadaki sohbeti bile bastırıyor. Herkese ve her şeye inat yayılıyorum taksinin koltuğunda iyice, camı açıp kafamı yaslıyorum arkaya, onca gürültüde sadece yağmurun şarkısını dinliyorum. Yüzümü okşayan rüzgârdan mıdır bilmem, yasağa inat bir sigara yakıyorum. Taksicinin yan gözle ters ters bana baktığını hissediyorum, ama artık ne görüyorsa ifademde, anlayışlı bir ifadeyle yola çeviriyor gözlerini. Tatlı tatlı vuruyor yağmur taneleri yüzüme, sanki rüzgârla birlikte beni sevme yarışındalar. Bir huzur kaplıyor ruhumu ve tatlı bir gülümseme kaplıyor yüzümü. Ve kulaklarıma gelen radyonun sesi, suratımın ortasındaki bir tokat gibi patlıyor! Dün bitmeden geldi bugün. Beşiktaş ile F.Bahçe derbisinden bahsediyor dj!. Telefon bağlantıları, ateşli yorumlar.... Artık rüzgâr yüzümü acıtıyor, yağmur damlaları kurumuyor Şaşkın bir ifadeyle bakıyorum taksicinin yüzüne, anlayışlı gülümsemesi yerini hain bir sırıtışa bırakmış! İntikam almış bir insanın soğukluğuyla kavrarken direksiyonu, vicdan azabının sesini bastırma gayretiyle kornaya basıyor. Olan oldu diyorum kendi kendime, tatlı bir rüyadan ani bir şekilde uyanıp buz gibi gerçekle yüzleşmenin çaresizliğiyle. Evet derbiyi konuşuyor, tartışıyor insanlar. Daha kupadaki buluşmanın tartışmaları bitmeden, yenisi geldi çattı kapıya. Hem de ne çatmak, kapı ha kırıldı, ha kırılacak. İp inceldiği yerden kopacak, kopmasa bile bir cambaz ipte kalacak. İnönü'de ya Fener ya Beşiktaş, erken kutlama yapacak. Ancak, bakalım neler olacak, nasıl olacak? Gönül ister ki; maç öncesi ve sonrası olay olmasın, her iki takımın yöneticileri ve taraftarları fair-play ruhuyla kucaklasın birbirlerini... Futbolcular sahaya el ele çıksın, omuz omuza mücadele etsin, kıran kırana bir maç olsun ama centilmenlik çerçevesinde kimsenin bir yeri kırılmadan... Sonuç ne olursa olsun, futbolcular birbirlerine sarılsın, kazanan kaybedeni teselli, kaybeden kazananı tebrik etsin. Tribünler iki takım futbolcularını çağırsın, alkışlasın ve sahaya bu sefer çiçek atsın. Şeref tribününde de aynı güzel görüntüler olsun. Maç sonrası görevli polisler de herkesle beraber evlerine gitsin, stat dışına taşacak bir şey olacaksa dostluk olsun bu! İnsanlar sahadakinin bir oyun olduğunu unutmasın ve üzerindeki formanın rengi farklı bile olsa karşısındakinin de aynı vatanın evladı olduğunu, maç dışında belki de tamamen kendisiyle aynı şeyleri yaptığını, birisinin babası, ağabeyi, kardeşi olduğunu, her şeyden önce insan olduğunu hatırlasın! "Futbol asla sadece futbol değildir" diyen Simon Kuper utansın. "Kanla beslenen" yöneticiler, "kariyerleri çıkardıkları olayla artan" holiganlar, "kaosla geçinen, gazeteci kimliği altına gizlenmiş" çakallar utansın. Örnek olsun bize 100 yıllık camialar. Olaylarla bizi tanıyan, çatapat patlasa 'İşte Türkiye! diye karalama kampanyaları başlatan 'el alem' görsün Türk'ün gücünün bilekten değil yürekten geldiğini, bir kere de onlar utansın. Çok mu şey istiyorum? Yoksa Kuper mi haklı? Eğer öyleyse ben uyumak ve uyanmamak istiyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.