Kısasta hayat var ne demektir?

A -
A +

İlginç bir hukuk sistemimiz var. Belki yüz yıl sonra, o da kıyamet henüz kopmamış olursa çok şaşıracaklar.

 

“Nasıl yani?” diyecekler. “Hapishane diye bir yer mi vardı? Suç işleyenleri bir binaya tıkıp oradan çıkarmamak mıydı ceza? Sabah, öğle ve akşam yemek verip, yatacak yer verip sadece o binanın dışarısına çıkmayı yasaklamak mıydı?” Biz böyle gördük, bunu normalleştiren insanlar tarafından büyütüldük, bize normal geliyor ama torunlarımıza normal gelmeyecek.

 

Düşünün, kafanız bozuldu ve yoldan geçen biriyle kavga edip onu oracıkta öldürdünüz. Ailesi mi vardı, evde yatalak anası mı, engelli çocuğu mu, tonla borcu mu, yoksa haftaya düğünü mü. Hepsi olabilir. Ertesi gün cenazesi kaldırılır suçsuz, günahsız, masum insanın. Suçlu ise cezaevine. Gün sayacak, kravat takacak, iyi hâl diyecekler, içeride uslu duracak, efendi diyecekler.

 

Kampanya üstüne kampanya, şuna üç yıl indirim, buna beş yıl indirim, şu kadarı denetimli serbestlik diye diye beş yılda çıkacak.

 

İnsanın aklına gelmiyor değil, ama en çok da başına yahut sevdiği birinin başına bir iş gelince. Bakara suresinin 179. ayeti. “Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu sayede adam öldürmekten) sakınırsınız.” Biz en çok ilk cümlesini kullanırız. Ama devamı ile okunduğunda çok daha ufuk açıcı. Kısasta hayat var derken “intikam” övülmüyor, kısas şartı koy ki can alacak olan canının korkusundan vazgeçsin buyuruyor Allahü teâlâ.

 

Mesela gelin bir beyin jimnastiği yapalım. Birini kasten öldüren bir katil zanlısına şöyle bir teklif sunsalar.

 

“Cezan 25 yıl, indirim, kampanya yok. 25. yılın 365. günü çıkacaksın. Ama bir de alternatifin var. Bir kolunu feda edersen cezan 20 yıla düşecek. İkinci kolunu da feda edersen 15 yıla. Bir bacağını feda edersen 10 yıla düşecek. İkinci bacağını da verirsen 5 yıla. O beş yılda da kafanı toplarsın, hatanı anlarsın, beş yılın sonunda da seni tekerlekli sandalyeyle akrabalarına teslim ederiz.

 

Sizce bu teklif sunulsa bir mahkûma, hangisini seçer? Özgürlük mü, sağlık mı? Özgürlük mü, ayakta duran bir beden mi? Kollarını, bacaklarını feda eder mi özgürlük için? Cevabı inanın ben de bilmiyorum.

 

Ama “kolumu, bacağımı vermem” diyenlerin çoğunlukta olacağını düşünüyorum. Elbette vermese de ceza indirimi isteyecek. 25 yıl yatarım paşa paşa demeyecek.

 

Peki o zaman şu durum söz konusu olmuyor mu?

 

Sen bir kolundan bile fedakârlık etmiyorsun ama öldürdüğün kişinin bütün bedenini, bütün ömrünü harcayabiliyorsun. Üstelik kendi bedeninden fedakârlık etmesen bile özgürlüğünü yine de istiyorsun. Kendin özgürlüğünü, ve bedenini feda etmezken başkasının hem özgürlüğünü hem bedenini yok ediyorsun. Bu nasıl perhiz?

 

İşte bu da şuna varıyor. Bir suç işleyen, karşılığında ya özgürlüğünün gerçek anlamda gideceğini, ya da aynı suça maruz bırakılmış gibi uzuvlarını ya da bedeninin bir kısmını kaybedeceğini bilse o suçu işler mi?

 

İşte buna “kısasta hayat var!” diyoruz.

 

İçinde bulunduğumuz çağ ondan önceki çağların bir sonucu. Ama mükemmele yakın bile değiliz. Modern hukuk sisteminin geldiği noktaya bakın, bir de binlerce yıl öteden gelen Kur’ân-ı kerimin önerdiği “Kısasta hayat vardır” ayet-i kerimesinin güzelliğine.

Askıda pasta!

Erzurum’da yaşadığımız 90’lı yılların başları. 92 Erzincan depreminden göçmüş, gelmişiz. Babamın dükkânı Erzincankapı Caddesi’nin bir ucunda, evimiz ise diğer ucunda. Erzincan’dan kaçmışız ama pek de kaçamamışız anlayacağınız, sabah akşam “Erzincankapı’ya git, Erzincankapı’dan geç” diyerek anıp duruyoruz garip memleketimizi.

 

Erzincankapı’nın başında bir çikolata dükkânı, o yıllarda çok meşhur olan bir marka. Dükkânda bir de çeşme koymuşlar. İki musluk var. Birinden normal çikolata akıyor, diğerinden ise fındık kreması. Allah’ım deliriyorum, gece gündüz o musluk aklımda. Tek bir hayal kuruyorum, ileride çok param olacak ve o çeşmeye gidip ağzımı dayayıp kana kana içeceğim.

 

Bugünlerde her şeyin fiyatı çok arttı, hepimizin malumu. Yoksul ailelerin de tek ihtiyacı bulgur, nohut, pirinç, margarin değil. Çocuklarının doğum günleri var. Canlarının çektiği şeyler var. Onları unutmayalım. Belki de bir #AskıdaPasta projesi yapmak gereklidir, ne dersiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.