Kripto, borsa, servet ve intihar

Sesli Dinle
A -
A +

Adı Selim değil ama biz ona Selim diyelim.

 

Ben Makedonya’dayken görüştük Selim’le. Bir sektörün en büyük firmalarında bilgi işlem müdürlüğü yapmıştı. 15 yıldır tanırım. O sektörün adını yazsam çoğu insan tanır, o yüzden yazmıyorum. Arama sebebi yine o sektörden bir müşteriye el terminali lazım olmasıymış, bizden alıp oraya satıp aradan da ufak bir komisyon elde edecekmiş.

 

Ama bu sefer soruları bir tuhaftı. Alan firma bizden alış fiyatını öğrenmek istemiş mesela. Selim’e kestiğimiz faturayı görmek istemiş. “Onları neden ilgilendiriyormuş?” diye sordum.

 

“Ömer geldiğinde anlatacağım ama bana gülmeyeceksin, dalga geçmeyeceksin” dedi. “Ama bir saatini de ayıracaksın”. “Peki” dedim.

 

Birkaç yıl önce kripto paralara girmişti, bizim ofise gelip “Sen de girmelisin inanılmaz paralar var” diye heyecanla anlattığını dün gibi hatırlıyorum.

 

İstanbul’a geldiğim gün geldi, 15-20 kilo vermişti. Üzerindeki siyah tişörtünde teri kuruya kuruya beyaz izler yapmıştı.

 

Önce kripto paralar, sonra borsa derken sıfırdan 300-400 bin dolar kazanmış. Havadan bu paraları kazanınca da yaptığı işi, yazılımı ve bilişimi ihmal etmeye başlamış.

 

Kendine de bir hedef koymuş. 1 milyon dolar kazanmak. O yüzden 300-400 bin dolarları görse de parasını çekmemiş.

 

Derken kaybetmeye başlamış. Önce ortağı olduğu şirketin kasasına borçlanmış. Bu sefer de kasadan alıp onunla kripto oynamış ki kazanıp kasaya borcunu ödesin. Daha fazla borçlanmış.

 

Evini, arabasını kaybetmiş. Üste ortağına çok ciddi oranda borçlanıp kapının önünde bulmuş kendini.

 

Eşine belli etmemeye çalışmış önce, onun haberi olmadan gizliden gizliye düzeltmeye çalıştıkça daha da çok para kaptırmış.

 

Oğlu var 10 yaşlarında. “Temmuz - ağustos ayları boyunca her gün intihar etmeyi düşündüm ama oğluma kıyamadım” diye anlatırken ağlamaya başladı. İntihar etmenin yollarını düşünüyormuş gün boyu. Yapamamış. Çok şükür ki yapamamış.

 

Koca adam acı içinde ağlıyordu karşımda. Kendine etmediği laf kalmadı, oysa kendi sektöründe parmakla gösterilen, aranan bir yazılımcıydı. Yani zekâsına diyecek laf yoktu.

 

“Arabasız kalınca her yere yürüyerek gidiyorum, geçen ay 500 kilometre yürümüşüm, dağ tepe demeden yürüyorum, bazen yürüyerek 3-4 ilçe geçiyorum” dedi.

 

Sektöründen bir firma hâline üzülüp en azından evine ekmek götürebilmesi için ona depoda bir iş vermiş. Selim de kabul etmiş, şimdi gündüzleri o firmanın deposunda çalışıyor, paketleme yapıyor.

 

 

 

Bizim ofise öğlen saatlerinde gelmişti. Bizden önce 4-5 saat paketleme yapmış, Küçükçekmece’den de Yenibosna’ya yürüyünce teri üstünde kuruyup iz yapmış.

 

Gelelim baştaki konuya. Bizden aldığı cihazları sattığı şirket “Sen oradan kazandığını da kriptoya, borsaya yatırırsın şimdi” diyerek hem dalga geçmiş, hem de sorgulamış “Ne kadar kazandın” diye. Ne kadar gurur kırıcı değil mi? Ama insan bir kere düşmeye görsün.

 

“İzin verir misin ben sana bu süreçte gönüllü koçluk yapayım” dedim. Ağlaya ağlaya, sevinçle kabul etti. “Lütfen bir karar alırken beni ara, istişare edelim.” dedim.

 

Düşündüm. Ya ben randevu vermeseydim. Ya müsait olmasaydım da birkaç gün sonra intihar haberini alsaydım?

 

Etrafımızda psikolojisi çökük, morali bozuk ne kadar çok insan var. Belki her gün konuştuğumuz, moralini bozuk bulduğumuz hâlde “Nasılsın?” diye sormadığımız.

 

Yarın bir gün kötü bir haberini alsanız ne hissedersiniz?

 

Selim Allah’ın izniyle kurtulacak. Eskisinden de iyi olacak. Ben buna gönülden inanıyorum. İyi olduktan sonra da bir video çekip gerçek ismini, kimliğini de açıklayacağız. Ama ben o zamana kadar bekleyemedim gençlere bu konuda bir örnek olarak onu anlatmak için.

 

Çünkü ekonomik durumlar kötüye gittikçe kumar oynatanlar, umut tacirleri, sahtekârlar artacak.

 

Kendimize mukayyet olalım, bir anda havadan para kazanmak diye bir şey yok. Kolay para diye bir şey yok.

 

Bedava peynir sadece fare kapanında bulunur. Aldanmayalım. Gençleri uyaralım.

 

Selam verdiğimiz, sohbetimiz olan herkesten de sorumluyuz, “Nasılsın” diye öylesine sorup geçmeyelim. Derdini söyleyen var, söylemeyen var. Ama hâl dilinden, hâlden anlayan için herkes derdini söylüyor. Kulak verelim, kulak yetmezse kalp verip öyle dinleyelim. Sonra çok üzülürüz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.