Süleyman Özışık'a bir arkadaş vedası

Sesli Dinle
A -
A +
İlişkilerden arkadaşlığı çıkardığınızda ne kalıyor geriye?
 
Misal, ticaretin içinden çıkaralım arkadaşlığı, rakiplerimle sohbet edemeden, arada bir beraber yemek yiyip çay içmeden, birbirimize akıl danışmadan, yol göstermeden yapılan ticaretin ne anlamı var?
 
Misal, esnaflığın içinden çıkaralım, gelen ya da arayan müşteriyle hasbihâl etmeden, hâlini keyfini sormadan, o sektörden havadisleri almadan yapılan alışverişin ne tadı var?
 
Misal, bir yerde çalışıyorsunuz, sabah işe geliyorsunuz, saat 8.30, yan masanızda bir insan, öğlen yemeğinde berabersiniz, çay molasında beraber, belki serviste bile beraber. O insanla paylaşacak bir sohbetiniz yoksa, arkadaşlığı içine katamazsanız nasıl bir zulüm olur o beraber geçen saatler?
 
Ya bir de arkadaş olursanız nasıl hızlandırıverir zamanı, nasıl geçtiğini anlamadığınız hızda akar zaman?
 
Bakın arkadaşlığı çekip aldık mı işkence kalıyor, arkadaşlığı koyunca mutluluk ve huzur.
 
Misal, şu yazımı okuduğunuz gazete. Çok sık gitmesem de arada gidip öğlende karavanadan yemek yemeden, koridorlarında yürümeden ne anlamı var bir gazetenin parçası olmanın? Fatih Selek’e WhatsApp’tan heyecanla “Okudun mu Abi son yazımı” diye sormadan ne anlamı var?
 
Ondan “Okudum reis, ilk senin yazını okudum” cümlesini duymadan ne tadı var bu yazıyı yazmanın? Sadık Söztutan’a uğramadan, Canan Eraslan’a, Salih Uyan’a, Ömer Temür’e ya da Mahmut Özay’a ara sıra sosyal medyadan takılmadan, arada sırada yapılan keyifli sohbetler olmadan ne anlamı var? Ahmet Demirbaş ve Abdulhakim Arvas Ağabeylerle yazıyı gönderdiğim mailin içinde küçük sohbetler yapmadan ne kıymeti var?
 
Yahut okurlara gelelim. Şu yazıyı okuduktan sonra Balıkesir’den Şeref Amca yazıyla ilgili görüşünü SMS ile göndermese, Aydın Pamukören’den Hayriye Teyze yazılarımı WhatsApp’tan yorumlamasa, “İncirler ermek üzere, ne zaman geliyorsunuz?” demese ne değeri var?
 
Aile diyoruz mesela değil mi? Oysa aile dediğin yıllar öncesinden kalan bir kan bağından ibaret arkadaş olamayınca. Hiçbir şey paylaşamadığın, sohbet edemediğin, beraber gülüp ağlayamadığın kişiyle aynı rahme düşüp, aynı karında büyümüşsün ne anlamı var?
 
Sırf babaları, anneleri kardeş olunca kuzen olmuyor insan, aynı zamanda “Kuzen” diye başlayıp, yahut eskiler gibi “amca oğlu, dayı oğlu, teyze kızı” diye hitap etmeden, arada bir hep beraber buluşup çocukluk anılarını yeniden yaşamadan, özetle arkadaş olmadan ne anlamı var akraba olmanın?
 
Evliliğe gelelim. Evlenmeden önce güzellik, yakışıklılık gibi kriterleri olur insanın, oysa birinci gün güzel göze baktın, ikinci gün saça, başa, üçüncü gün endama. Hadi bir ay geçti böyle diyelim, peki ya sonra? Sohbet edemediğiniz bir insanla, beraber gülemedikten, beraber ağlayamadıktan sonra o evlilikten kim ne tat alır? Ondan sonra ne olur biliyor musunuz? Ya bugünkü gibi boşanmalar, ya da aynı evin içinde iki farklı hayat. Herkesin kendi arkadaşları, kendi hayatı. Kendi evinde, kendi yuvasında birbiriyle evli iki yabancı.
 
Apartmandaki komşuluk bile bir ikametgâh arkadaşlığı.
 
Aynı orduda asker olmak, savaşa katılmak silah arkadaşlığı. Askerlerden biri düşmanın üzerine yürüyecekse yanındaki arkadaşına “arkamı kolla” der.
 
Arkadaş arkadaki taştır çünkü, arkanı taş gibi, kaya gibi koruyandır.
 
Okuduğunuz okullara dönelim, hangi ders, hangi sınav, hangi notlarınız aklınızda? Ama okul arkadaşlarınız, öğretmenleriniz, yani o okulu beraber paylaştıklarınızın hepsi aklınızda, öyle değil mi? 80 yaş üstü okurlarım bile geçen onca yılın üzerine bir çırpıda sayar okul arkadaşlarını ve öğretmenlerini. Demek ki okuldan bile bize kalan arkadaş.
 
Siz bakmayın bizim bencil atasözlerimize ve onların verdiği algılara. Mesela “Her koyun kendi bacağından asılır” sözüne aldırmayın. Koyun olmayışımızdan, yaratılmışların en şereflisi oluşumuzdan aldırmayın en başta. Zira her koyun kendi bacağından asılsa Allahü teala “Benim huzuruma bir tek kul hakkıyla gelmeyin” buyurur muydu? Cemaatle kılınan namazın bereketi tek başına kılınanın kat kat fazlası olur muydu? Cuma namazında bütün “arkadaşları” haftada bir toplar mıydı güzel dinimiz?
 
Birbirimizden sorumluyuz, çok fena sorumluyuz. Yok öyle tek geldim, bu dünyadan tek giderim demek. Sahip çıkalım birbirimize. Sıkı sıkı sarılalım.
Arkadaşım, mücadele insanı Süleyman Özışık’a rahmet olsun. Mekânı cennet, makamı âli olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
İsmail Özgür 6 Ağustos 2023 12:46

Elinize sağlık hocam.