Zenginliğim hiç bu kadar işe yaramamıştı!

Sesli Dinle
A -
A +
Az önce bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketlerinden birinin genç sahibi, 40’lı yaşlarının başında sıfırdan başlayıp Türkiye’nin sayılı zenginlerinden biri hâline geldi son yıllarda. İsmi bende kalsın.
 
Depremin ilk günlerinde depremde yıkılan illerin birinden ortak arkadaş grubumuza bir video paylaşmıştı. Şirket olarak hemen ilk günlerde konteyner kent yapmaya başlamışlardı. Videoda da bu konteyner evlerin içini geziyordu. Hâlen ustaların çalıştığı evler. Ama o evleri görmenizi isterdim, piyasada birkaç milyona satılan evlerden farksız. Kaliteli malzeme, ince işçilik, her türlü detay.Bu şirket, bu patron ve bu evleri hiçbir şekilde medyada ya da sosyal medyada görmediniz, göremeyeceksiniz.
 
Bu patronla birlikte sokakta dolaşsak, bütün İstanbul’u birlikte adımlasak bir kişi bile tanımaz.
 
O evleri hatırlatarak “Allah senden razı olsun” dediğimde mahcup ve keskin bir şekilde, “Bizim Allah’a olan borcumuzun bir taksiti bile değildi, görevimizdi” deyiverdi.
 
Ben de bunun üzerine, bu depremin bana düşündürdüğü bir şeyi söyledim, dedim ki “Bu deprem bana çok daha fazla çalışmam ve çok daha fazla para kazanmam gerektiğini gösterdi.” Diyeceksiniz ki Ömer tam tersi olması, dünya malına daha az önem vermen gerekmez miydi?
 
Anlatayım efendim, depremin ilk haftası herkes gibi, hepimiz bütün imkânlarımızı seferber ettik. Ama sonrasındaki günlerde çok büyük üzüntü yaşadım. Daha fazla birikmişim olabilirdi. Ben gayrimenkule karşı birisiyim, ev-dükkân yatırımı yapmamıştım hiç. Birkaç evim olabilirdi, depremzedelere “Buyurun gönül rahatlığıyla kalın” diyebilirdim. Bir konteyner kenti tek başıma açmak isterdim, açabilirdim.
 
Bundan bahsettim telefondaki arkadaşıma, çok şaşırdığım bir şey söyledi. “Ömer hocam, riyadan ve kibirden Allah’a sığınırım ama deprem boyunca hissettiğim duygu şuydu, zenginliğim hiçbir zaman şu depremdeki kadar işe yaramamıştı! Varlıklı olduğuma hiç bugünkü kadar mutlu olmamıştım. Bundan sonra daha da çok çalışacağım ama dünya için değil, dünyada da daha hayırlı bir kul olabilmek için.”
 
Pek bir şey söyleyemedim.
 
Maalesef bu ülkenin insanını, inançlı kesimini, Anadolu çocuklarını hep “Bir lokma, bir hırka” bir hayata özendirmişler.
 
Filmlerde zengin ama mutsuz, zengin ama açgözlü, zengin ama kötü kalpli tiplerin karşısında hep fakir ama gururlu, fakir ama mutlu, fakir ama huzurlu tipler.
 
“Para elinin kiridir” sözü mesela, bıçak insan öldürür demeye benziyor. Evet, yanlış elde ise öldürür, ama doğru elde, bir zanaatkârın elinde güzel bir sofra donatır size.
 
Bir söz de şu, “Para ile insan arasındaki ilişki şöyledir, insan paranın sahtesini yapar, para da insanın.” Yahu sahte olmaya müsait, bozulmaya namzet insan varsa ortada para ne yapsın ona?
 
“Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.” diye bir söz var mesela. Peki Sebe’ suresi 36. ayette Allahü teala buyuruyor ki: “De ki: “Rabbim rızkı dilediğine bol verir, dilediğine kısar; fakat insanların çoğu (bunun hikmetini) bilmezler.” Peki bu çelişki nedir? Allah dileyecek, birine mal verecek ama sen o malda kesin haram vardır diyeceksin. Yukarıda anlattığım adama Allah bol bol vermiş, o da bol bol dağıtıyor. Üstelik de Allah’ın ona neden bol bol verdiğini biliyor, paranın kendisine ait olmadığının bilincinde. Demek ki genelleme yapmamak gerekir.
 
İşte bütün bu sözleri toplayınca, bir genç kardeşimiz çok para kazandığında “Kesin haram katmıştır”, “Kesin babadan kalmıştır”, “Kesin çalmıştır” denmesinden çekinir mi? Çekinir. Toplum onun kazancı üzerinde böyle bir rezerv koyar, arkadan konuşur, nazar eder mi? Eder.
 
E peki düzgün adamlar para kazanmaktan, servet sahibi olmaktan çekindiğinde onlardan kalan boşluğu kim dolduruyor? Bu soruya cevabı lütfen siz verin.
 
Tabiat boşluk kabul etmiyor.
 
Düzgün insanlar servet edinmeyince servet acımasız, vicdansız, gaddar, fena insanlara kalıyor.
 
Kaliteli insanlar siyasete girmiyor mesela, “Siyaset kirli bir alan” diyerek. İşte tam da bu yüzden siyaset “kirleniyor”. Çünkü onların boş bıraktığı yerleri “başkaları” dolduruyor.
 
Özet, çocuklarımıza önce vicdan sahibi olup sonra helalinden çok çalışıp, çok kazanıp, bol bol dağıtmayı, öksüz-yetim babası olmayı öğretelim. Ne ticareti, ne siyaseti, ne medyayı başkalarına baştan pes ederek bırakmayalım.
 
Bizim güçlü olmaya ihtiyacımız var.
 
Ama bizim güçlü olmamıza dünyanın daha çok ihtiyacı var.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.