Maceraperest mi? Avrupa Birliği'nin kurucusu mu? FRANSIZ İMPARATORU NAPOLYON

Sesli Dinle
A -
A +

Yeni vizyona giren Napolyon filmini İngilizler çok beğenmiş, Fransızlar hiç beğenmemiş. Buna şaşılmaz. İngilizler için o her zaman korkutucu bir hayalet olmuştur. Ama modern Fransa’nın kurucusu olduğu da bir hakikattir.

 

Tarihin büyük askerî dehalarından ve Fransızların yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biri kabul edilir. Napolyon askerlikten hukuka, modadan mimariye bir devre damgasını vurmuştur: Ampir Devir… Tarihte onun kadar üzerine kitap yazılan, filmi çevrilen şahsiyet pek azdır. Hakkında söylenenlerin de çoğu mübalağalıdır.

 

Napolyon şüphesiz muhteris bir diktatördü. Ama onu Hitler veya Stalin gibilerle mukayese etmek doğru değildir. Hatta beğendiği İskender ve Caesar’dan çok Büyük Friedrich’e benzer.

Yeni moda askerlik

Napolyon, aslında Cenovalı bir küçük aristokrat aileye mensuptur. 1769'da o sıralarda Fransa’ya bağlanan Korsika Adası'nın Ajaccio şehrinde doğdu. Dava vekili Carlo Buonoparte ile Laetitia Ramolino'nun ikinci oğludur. Dayısı Fesh papazdı, kardinal olmuştur.

 

Paris’e tahsile gönderildi. İlk iş olarak Napoleone Buonaparte olan ismini Fransızlaştırarak Napoléon Bonaparte yaptı. Harb okulundan topçu subayı çıktı. 1793'te Toulon’da İngilizlere karşı giriştiği harblerde kendini gösterdi, yüzbaşılıktan generalliğe yükseldi.

 

1794 İtalya seferinde Avrupa çapında şöhret kazandı. Sayıca az olan kuvvetleriyle Avusturyalıların pek üstün kuvvetlerine karşı kazandığı bu zaferler, Avrupa'da hem şaşkınlık hem korku uyandırdı. Prusya Kralı Büyük Friedrich’ten sonra askerlik tarihinde yeni bir devrenin açıldığı anlaşılıyordu.

İlk mağlubiyet

Napolyon 1798'de görünüşte sosyal karışıklıkları önlemek, aslında İngiltere’nin yayılmacılığının önüne geçebilmek adına Mısır seferine çıktı. Ehramlar Muharebesi’nde zafer kazandı. Mısır'ı ele geçirdi. Ama Ebuhur’da Amiral Nelson’a mağlup oldu.

 

Bu sefer Suriye'yi alıp oradan muhtemelen İstanbul veya Hindistan’a yürümek istedi ve Akka’yı kuşattı. İngiliz ve Osmanlı donanmasının topçu ateşi eşliğinde, kaleyi muhafaza eden 80’lik Cezzar Ahmed Paşa karşısında ilk mağlubiyetini tattı.

 

2 aylık kuşatmayı kaldırmasında ordusunda çıkan veba hastalığının da tesiri oldu. Geri çekilirken, taşıyamadığı için hem kendi yaralılarını hem de esirleri öldürtmesi, askerî kariyerindeki en büyük bir lekedir…

 

Mısır’ı tahliye etmiş görünmemek için apar topar Paris’e döndü. Muzaffer bir kumandan edasıyla meclisi basıp darbe yaptı. Kendisini -hayranı olduğu Roma’daki gibi- başkonsül, ardından da ömür boyu konsül ilan etti.

“Büyük Ordu”

1804’te Fransız İmparatoru olarak taç giydi. Bundan sonra Fransa’ya sulh yüzü göstermezcesine Avrupa tarihinin o zamana kadar görmediği bir yayılma siyasetine başladı.

 

Austerlitz, Jena, Eylau, Friedland, Eckmuhl, Wagram Meydan Savaşlarında Avusturya, Prusya, Rusya kuvvetlerini sayıca daima az ordusu ile yok ettikten sonra, İngiltere, Rusya, İsveç, Portekiz ve Osmanlı Devleti dışında bütün Avrupa'yı eline geçirdi. Kardeşlerini İspanya'ya, Hollanda’ya, Vestfalya’ya, eniştesini Napoli’ye kral yaptı.

 

İngiliz Amiral Nelson’a ikinci mağlubiyeti 1805'te İspanya açıklarındaki Trafalgar'da oldu. Böylece Britanya'ya işgal hayalleri suya düştü. İspanya'daki çete savaşında itibarının sarsılmasından korktuğu anda, görülmemiş çapta “Büyük Ordu” denen ordusu ile 1812'de Rusya seferine çıktı. Borodino Meydan Savaşı'nda Rus ordusunu yok ettikten sonra Moskova’ya girdi. Yalnız, Ruslar geri çekilirken geçtikleri her yeri yakmışlardı.

 

Napolyon, bunun karşısında aç kalmamak için kışın Rusya'dan çıkmak zorunda kaldı. Yolda ordusu fena hâlde hırpalandı. Napolyon soğuktan, hastalıktan, çete savaşlarından kuvvetlerinin büyük bölümünü kaybetti, perişan şekilde Paris’e can attı.

Sonun Başlangıcı

Napolyon, hâlâ Avrupa’nın mühim kısmını elinde tutmak şartıyla sulh vaziyetteydi. Yalnız düşmanlarına tamamen boyun eğdirmek hırsına kapıldı. Yeniden harbe girişti/girişmek mecburiyetinde kaldı.

 

1813’te Leipzig’de yenildi. İngiliz-Rus-Avusturya-Prusya müttefik kuvvetleri Paris’e girdi. Napolyon, İtalya ile Fransa arasındaki Elba Adası'na sürüldü.

 

Memleketi maddi olarak refaha kavuşturmuştu. Halkın umumu kendisinden memnundu. Ama askerî zaferler, gözlerini kamaştırmıştı. Kurduğu sistem hâlâ sağlam değildi. Ama durması gerektiği yerde durmasını bilememişti. Bu da sonunu getirdi.

 

Eski İmparator, Elba’da ancak 10 ay kaldı. 26 Şubat 1815’te adadan kaçarak Fransa’ya çıktı. Paris’e gelip tahta geçti. Kral XVIII. Louis, Fransa’yı terk etti.

“Yüz Günler”

“Yüz Günler” diye bilinen bu emrivakiyi düşmanları elbette kabullenmedi. “Maceraperest”e haddini bildirmek üzere tekrar birleşti.

 

Napolyon, müttefiklere baş eğdirmek üzere harekete geçti, 18 Haziran 1815’te bugün Belçika’daki Waterloo’da İngiliz-Prusya kuvvetlerine yenildi. Paris’e geldi. Oğlu lehine tahttan feragat etti. İngilizler kendisini Atlas Okyanusu’nun en ucundaki Saint-Helena Adası’na sürdü.

 

Burada 6 yıllık acıklı bir esaretten sonra 1821’de 52 yaşında mide kanserinden öldü. 1840’ta cenazesi merasimle Paris’e getirilerek bugün askerî müze olan Invalides'e gömüldü.

Çalkantılı aşk

Napolyon, Josephine de Beauharnais adında kendisinden 6 yaş büyük ve dul orta sınıf bir soylu kadınla evlenmişti. Aralarındaki münasebetler çok çalkantılı olsa da Paris salonlarının parlak siması olan bu kadın ona yüksek tabakanın kapılarını açtı, yükselmesinde büyük yardımı oldu.

 

Hanedan kurmak isteyen Napolyon, çocuğu olmadığı için 1809’da Josephine’i boşadı. Avusturya İmparatorunun kız kardeşi Arşidüşes Marie-Louise ile evlendi. Bundan tek çocuğu oldu ki babasından sonra kısa bir devre “II. Napoléon” adıyla imparator ilan edildi.

Modern Fransa’nın kurucusu

Napolyon ömrünü sadece harblerle geçirmedi. Fransa'yı yeni müesseselerle donattı. İdareyi merkezîleştirdi. Banka, adliye ve maarif sistemini revize etti. Legion d’Honneur nişanını çıkardı.

 

Fransa’da ihtilalin travmalarını gidermeye çalıştı. Eski rejimin iyi taraflarını ihya etti. En büyük meziyeti ve faydası budur.

 

İşçisinden köylüsüne, halkı, refah temin ederek kendisine bağlamaya çalıştı. Orta sınıf meydana getirdi. Sanayiyi canlandırdı. Şeker pancarından şeker imali onun zamanında başladı. İnşaatlarda demir ilk onun zamanında kullanıldı. Sanat ve edebiyat büyük inkişaf etti.

 

Devrinde Fransa, İngiltere’nin elinden “dünyanın en güçlü devleti” ünvanını aldı. Bu güce ondan sonra bir daha erişememiştir. Avrupa’nın çoğuna hâkim oldu. Ama Fransa’yı da Avrupa’yı da yerle bir etmedi. Bilakis onun ardından mirası takdis ve kabul edildi, hatta genişletildi.

 

Ren Konfederasyonu’nu kurmakla, irili ufaklı yüzlerce devletten müteşekkil Almanya’nın birleşmesinin ister istemez önünü açtı. Avrupa Birliği idealinin öncüsü sayılır.

Müslüman mıydı?

Osmanlı hükûmetinin talebiyle Fransa’dan gönderilecek topçu subayları arasına girmek istedi. Bunun için 16 Eylül 1795’te iki arkadaşıyla verdiği dilekçe kabul edildi. Hareketine yakın çıkan kralcı isyanını bastırmak üzere vazifelendirilince bu iş geri kaldı.

 

Mısır’da halkı kendine çekebilmek için Müslümanlık ve Hazreti Muhammed hakkında söylediği güzel sözler sebebiyle Müslüman olduğu iddia edilmiştir.

 

Mısır’da iken İslam hukukuna ait bazı eserlerin Fransızcaya tercümesini emretti. Bunlardan da istifadeyle Fransız medeni kanununu hazırlattı ki Code Civile Napoléon diye anılır. Hâlâ meriyettedir ve pek çok devletin medeni kanununa ilham kaynağı olmuştur.

Napolyon kompleksi!

Napolyon, gerçek bir askerî ve idarî deha sahibiydi. Büyük bir hatipti. 60 muharebe yapmış, çoğunu kazanmıştır. Askerlerine yüksek bir idealin peşinde koştukları fikrini aşılayabilmiştir.

 

Emsallerinden farklı olarak kültürlü idi. Seferlerinde yanında bir araba kitap götürüp, okuduğu bilinmektedir. Pratik zekâlıydı.

 

Bütün diktatörler gibi megalomandı. Taç giyme merasimine Roma’dan ayağına getirttiği Papa’nın elinden tacı alıp kendisi başına koymuştu. Bütün büyük adamlar gibi şahsi zaafları, aşırı hareketleri vardı. Ama hiçbir zaman gösterildiği gibi dengesiz, anormal, psikopat, zampara biri değildi.

 

Büyük bir ihtişam ve şatafatın içinde mütevazı yaşardı. İnsanları ihsanlara boğar, para ve makam ile herkesi satın alabileceğini düşünürdü.

 

İhtirasının kaynağının boyunun kısalığı olduğu iddia edilmiş hatta “Napolyon kompleksi” diye bir tabir bile çıkarılmıştı. Ölçülerin zaman içindeki farklılığı sebebiyle boyunun aslında daha uzun olduğu ortaya çıktı.

 

Basit bir maziden yükselebilmenin örneği olduğu için, sonraki maceraperestlerin -inkâr etseler de- hayranlık ve ilham kaynağı olmuştur. Çoğunun sonu ondan beter olmuştur. Ama insanlara zerre kadar faydaları olmak şöyle dursun, arkalarında hep acı, gözyaşı, yıkıntı ve felaketler bırakmışlardır.

Mavi kanlı cumhuriyetçi

Cumhuriyetçilerin içinden gelse de defalarca kralcıların ayaklanmalarıyla mücadele etse de taşıdığı mavi kandan olsa gerek, yeni bir aristokrasi kurmaya çalıştı.

 

Ama Avrupa aristokrasisi, haklı sayılabilecek sebeplerle, kendisini hep Korsikalı bir maceraperest olarak gördü. Kendilerinden saymayı reddetti. Soyu da kendisinden değil, yeğenlerinden devam etti.

 

Bugün Fransa’da güçlü bir Bonapartçı siyasi hareket ve parti vardır. Fransa’ya şahsiyetini yeniden kazandırdığı için, taraftarı olmayanlar bile kendisine hürmet duyar.

 

Saint-Helena’da hatıralarını yazdırmıştır. Hakkında en çok kitap yazılan, film çevrilen, lehte ve aleyhte fikir ileri sürülen, hususi hayatının dedikodusu yapılan tarihî şahsiyetlerdendir. Ona dair Chateaubriand ve Emil Ludwig’in yazdıkları tavsiyeye şayandır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.