Türk devletsiz kalmaz

A -
A +

Türkler öyle geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır ki kıtalar onlara hep yurt olmuştur. “Dünyâ atımın nalları altında ezildi” sâdece destânî bir söyleyiş değil, ayniyle vâkî bir hakîkattir. Asya, Avrupa, Arap yarımadası, Afrika’nın kuzey ve iç kısımları, Hind Denizi, Kafkaslar, Karpatlar, Nil, Tuna, Volga, Hazar Denizi ve Mâverâünnehir hep Türklere yurtluk etmişlerdir.

 

 

 

Türkler, kendi yelpâzesinde uzun soluklu veyâ kısa dönemli devletler kurmuş, geniş coğrafya alanlarına yayılmış, bâzen bir devletin hükmü altında yaşamışsa da sonunda yine bağımsızlığına kavuşmuştur.

 

 

 

Türkler İslâmiyeti buluncaya kadar hiç istikrar bulmadılar!

 

 

 

Türklerin kendileriyle bütünleşen üç madde başlığı vardır: Bunlar yurt (vatan), töre ve dindir. İl ve töre ilişkisi o kadar önemlidir ki yurt varsa mutlaka töre de vardır. Eski Türk devletlerinde töre ve din birleşmiş gibi görünür. Kağan, han, bey ilin ve törenin koruyucusudur.

 

Türkler herhangi bir şekilde girdiği toprağı mutlakâ yurt edinmiştir. Bu yüzden “Türk balası kurt olur, bastığı yer yurt olur” denmiştir.

 

Târih boyunca ister bağımlı ister bağımsız Türklerin mutlakâ devleti olmuştur. Adı kağan, kan, han, bey, başbuğ, sultan, pâdişah veyâ her ne olursa olsun devletine sâhip çıkmış ve devleti candan aziz bilmiştir.

 

Türk, kendi yelpâzesinde uzun soluklu veyâ kısa dönemli devletler kurmuş, geniş coğrafya alanlarına yayılmış, bâzen bir devletin hükmü altında yaşamışsa da sonunda yine bağımsızlığına kavuşmuştur.

 

Türkler öyle geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır ki kıt’alar onlara hep yurt olmuştur. “Dünyâ atımın nalları altında ezildi” sâdece destânî bir söyleyiş değil, ayniyle vâkî bir hakîkattir. Asya, Avrupa, Arap yarımadası, Afrika’nın kuzey ve iç kısımları, Hind Denizi, Kafkaslar, Karpatlar, Nil, Tuna, Volga, Hazar Denizi ve Mâverâünnehir hep Türklere yurtluk etmişlerdir. Mukaddes beldelerin (Haremeyn) hâdimliğini de şerefle üstlenmişlerdir.

 

Kağanlık (kanlık, hanlık) Hunlardan Karahanlılara kadar devâm etmiştir. Sonradan Anadolu’da evvelâ küçük devletçikler yâni beylikler kurmuşlardır.

 

19. ve 20. asırlarda Rusya ve Çin idâresi altında muhtar (özerk) cumhûriyetler meydana gelmiştir. Genellikle sultanlık, emirlik, hanlık pâdişahlık ünvanlarını kullanan Türkler Batılı ünvanları nadiren kullanmışlardır. En büyük Türk Devleti olan Osmanlılarda Hılâfetten sonra halîfe sultan ünvânı da kullanılmıştır.

 

DEVLET BAŞA…

 

 

 

Türk geleneklerine göre eski Türk devletlerine sultan bir Moğol olur ama yönetim emir denen han-komutanının elinde olurdu. Emîr Timur gibi…

 

Türk yönetimlerinde şüphesiz en prestijli olanı devlettir. Bu meyanda Türkler devlet, imparatorluk, kabîle federasyonu, hânedanlık, boy, hanlık-kağanlık, atabeylik, I. Anadolu Beylikleri döneminde II. Anadolu Beylikleri dönemlerini yaşamışlardır.

 

Geçici hükûmet ve cumhûriyetler, Bağımsız Türk devletleri, Sovyet Cumhûriyetleri, Çin Özerk bölgeleri olmak üzere bâzı geçişkenliklerle 150’den fazla Türk idâresi, bölgelerinde hükümrân olmuştur.

 

Türk devletsiz kalmaz

 

İLLE DE YURT

 

 

 

Türklerin yurt ve mekân olarak coğrafî bölgeleri de şöyle sıralayabiliriz: Asya’da, Türkistan-Çin, Moğolistan, Hindistan, Avrupa, Hindistan ve Çin Asya kıt’asında olsalar bile Türk’ün ata toprağı Orta Asya’dan ayrı düşünülmemiştir. Bunun benzeri olarak yapılan değerlendirmede Mâverâünnehir, Hazar bölgesi, Anadolu, Îran, Afganistan, Horasan, Kırım, Azerbaycan’da hanlık ve diğer devletler …

 

Sovyetlerde bir dönem Asya’da 13, Çin’de 6, Dağıstan’da 1…

 

Bağımsız Türk Devletleri Anadolu 1, Kıbrıs 1, Asya 5,

 

Çağdaş Özerk Cumhûriyetler Asya 5

 

Özerk bölgeler Avrupa 1, Asya 8, Çin 6…

 

 

 

İSLÂM ÖNCESİ VE SONRASI DEVLET VE KURULUŞ AD VE ŞEKİLLERİ

 

 

 

Burada bir açıklama yapmak gerekir. Bâzı kuruluşlar federasyon veyâ devlet olarak da geçer. Yine devletler de imparatorluk veyâ sultanlık olarak da geçebilir. Kategoride Türk âdetlerine uymayan sâdece iki krallık göze çarpar.

 

Orda: Moğolca bir terim olup Türklerde ordo veyâ ordu şeklinde geçmiştir. Göçebe Türklerde klân karşılığı olarak kullanılmıştır.

 

Kabîle federasyonu: Birden fazla kabîleden oluşan toplumlarda en güçlü olan kabîle önderliğinde meydana gelen şekle kabîle federasyonu denilir. Kuzey Vei, Tatar K. Türgiş K

 

Hânedanlık: Bir dizi hükümdar veyâ devlet adamının dâhil olduğu geniş ve nüfuzlu sülâledir. Örnekler: Birinci Chao H. Kuzey Liang H. Xia, Dai H. II. Chao H.

 

Kuzey Zou H. Avşar H, Anadolu Selçuklu Devleti (H). Aşina H. Azerî Hânedanlıkları. Batı Götürk Kağanlığı (H). Buhâra Emirliği (H), Delhi Sultanlığı (H). Gazne Devleti (H). Karamanlı H. Halacîler, Harezmşâhlar, Kaçar H. Karakoyunlular, Kavalalılar H. Leo H. Osmanlı H. Tolunoğulları, Mengücüklüler.

 

Hânedanlıkların çoğu sülâleye dayalı olduğu için hânedanlık aynı zamanda devlet olarak da geçer: Osmanlı Hânedanlığı veyâ Devleti gibi…

 

Boy Devletleri: Göktürkler, Uygurlar, Bulgarlar, Selçuklar, Karamanoğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Oğuzların farklı boy devletler

 

Kağanlıklar-hanlıklar: Seyanto HKuzey Zou H. Sabir H. Tuhâristan H. İdil Bulgar H. Birinci Bulgar H. Göktürk Kağanlığı, Batı Göktürk K. Doğu Göktürk K. 2. Doğu Göktürk K. Avar K. Uygur K. Kırgız K. Kazan Sabir H. Astra han H. Hazar K. Şeybânî, Taşkent H. Yarkend H. Yedi Şehir Uygur H. Hive H. Hokand H. Çağatay H. Sibir H.

 

Kidarite krallığı, Kansu-Uygur krallığı Haydarâbâd Nizamlığı

 

Beylikler: Anadolu beylikleri: Anadolu Türkmenlerinin 1071’deki

 

Anadolu’nun batı ucunda İznik’i başkent edinen sonradan da Haçlı Seferleri sebebiyle başşehri Konya’ya taşıyan, Orta Anadolu’da merkez olarak devâm eden, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflaması ve yıkılmasından sonra başlayan beylik, II. Dönem Anadolu Beylikleri devridir.

 

Osmanlı Devleti’nden evvel kurulan beylikler, Büyük Osmanlının altyapısını oluşturmuştur. Ve diğer altyapı hizmetlerini Anadolu’nun hemen her yerinde kurulan beylikler bu toprakların her yerinde yol, köprü, kervansaray, imârethâne, şifâhâne, câmi, mescid, medrese ve kütüphâne yaparak Osmanlıya hazırlamışlardır. Askerlik ve vergi hizmetlerini de aksaksız sürdüren bu kuruluşlar hep Türklerden oluşmaktaydı.

 

Osmanlının sonradan Rumeli topraklarına yatırım yapması bâzı kişilerce tenkît edilip “Osmanlı Türklere değil Rumeli’ye daha çok hizmet vermiştir” fikri çok büyük bir yanlıştır. Anadolu mülkü Anadolu Selçuklu ve Beylikler zamânında zâten bir hayli îmâr edilmişti. Ayrıca gerek evlâd-ı fâtihan gerekse uç ahâlisi de Osmanlı tebaasıydılar. Bugün çoğu yıkılmış olsa bile Avrupa’da Türk izleri hâlen câmi, köprü, kütüphâne, yol olarak atalarımızın hâtırasını ayakta tutmaktadır. Ayrıca Bosna, Arnavutluk, Makedonya’da yaşamakta olan Osmanlı bakiyesi din ve soy silsilemize hizmet veren Osmanlıyı şükran ve rahmetle yâd etmek borcumuzdur.

 

Atabeylikler: Atabeylik sistemi ilk def’a Selçuklularda görülmüş ve daha sonra Türk beyliği yapılanmasında bulunmuş bir sistemdir. Atabey, pâdişahların oğulları için belirleyici, kendini yetiştirmiş, din ve devlet işlerine hâkim kişiler arasından seçilen, şehzâdelerin eğitimini yapan bilge kişidir. Örnek olarak; Salgurlar (Îran), İldenizoğulları (Âzerbaycan) Börioğulları (Şam), Zengîler (Musul), Beg-Teginoğulları (Erbil),

 

Sultanlıklar: 1029-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları, Bengal Sultanlığı bu kuruluşlara örnek teşkil eder.

 

Burada bâzı Türk devletlerine özellikle göz atmak lâzım. Bunlardan özellikle Moğol İstilâlarından sonra veyâ başka şekillerle kurulup Türk olmadıkları iddiâ edilen bazı Türk devletlerine bakalım:

 

Böri Şam Atabeyliği (1117-1154): Tuğtekin ahfâdından ve ırsî hükümdarlar tarafından i’lân edilen devlet bir Türk kuruluşu olup yine Zengîlerle birtakım anlaşmazlık olmasına rağmen, Haçlılara bir hayli zorluklar yaşatmışlardır. Böri kurt demek olup, kurt kürkü başlığı takarlardı. Zengîler tarafından bunlara son verilmiştir.

 

Zengîler (1127-1259): 12. ve 13. yy.larda Mezopotamya ve Sûriye’de hüküm sürmüş bir Türk devletidir. İlk hükümdârı İmâdeddin Zengî’dir. Eyyûbî Devleti’nin kuruluşunu da bu Zengîler sağlamıştır. Kudüs Fethi’nde lojistik altyapı Zengîler tarafından te’mîn edilmiştir.

 

Timur Hanlığı: 1370-1627 Emîr Timur tarafından kurulmuştur. Timur Türk Moğolların Barlas boyundandır. Moğol soylu Türk devletlerinden Timur ve Çağatayların dilleri Türkçe olduğu gibi Türk Dîvân edebiyâtının en güzel örneklerini de vermişlerdir.

 

 

 

İSLÂMİYET’TEN EVVEL TÜRKLERİN EN YAYGIN DÎNÎ İNANIŞLARI

 

 

 

İslâm’ı kabûl edene kadar Türkler çok değişik dinlere inanmışlardır. Genel ve yaygın eski inanışlar zâten bütün topluluklarda aynıydı. Bunların çoğunda dinler ritüeller ve kültler şeklinde olmakla birlikte zâten tam bir dinde bulunması gereken şeriat, cemaat ve kapalı mekândan mahrumdu. Kitâbî bir mükellefiyet de yoktu. Mûsevlik ve Hristiyanlıktan evvelki bâzı beşerî dinlerde de meselâ Budizm veyâ Mecûsîlikte kitap veyâ tomarlar görülür. İslâmiyetle Türkler tam bir kimlik kazanmışlar ve bu dinde de sâbit-kadem olmuşlardır.

 

Şimdi Türklerin hangi dinlere hangi çoklukla tâbî olduklarına bir göz atalım: Tengrici-Kök Tengrici 57, Hristiyan 5, Mûsevî 5, Müslüman 129, Budist, Brehmen, Manihaist 9…

 

 

 

TENGRİCİLİK-KÖK TENGRİCİLİK

 

 

 

Bu iki başlık aslında bir madde altında toplanabilir. Tengricilik ve Tengrizm Avrasya steplerinde ortaya çıkan Şamanizm ve Animizm’e dayanan bir inançtır. Bunlarda Tengri sonsuz göğün sâhibidir. Adak, ad koyma törenleri vardır.

 

 

 

BUDİST TÜRKLER

 

 

 

Uygurlarda yerleşik hayâtı benimseyen Türklerde Budizm görülmüştür. Göktürklerin de bir kısmı Budizm’i kabûl etmelerine rağmen 2 yüz yıl sonra 763’te Uygur Kağanı Bögü Han’ın Mani dînini kabûl etmesiyle bu din Türkler arasında yayıldı.

 

Göktürk Kağanlığının kurucusu Bumin Kağan’ın ikinci oğlu Muhan (Mukan) Buda tapınağına âit bir yazıtta Budist olarak kayda geçmiştir. Ayrıca Manihaizm, Şamanizm, Animizm ve Zerdüştlük de bu inanç sistemleri içinde yer almıştır.

 

 

 

MÜHİM BİR HATIRLATMA

 

 

 

Burada çok önemli bir açıklama yapmak gerekiyor: Resim ve heykeller bütün ilkel dinlerde vardır. Bu dinlerde ikonizm (nesnel varlık) çok önemlidir. Çünkü bu inanç sâlikleri görmek istedikleri objektif bir varlığa tapınmayı tercîh etmişlerdir. İnanç gaybîliği objelerle birleşerek mânevî olma vasfını kaybetmiştir. İnsan elinden çıkan objeler tapınma cismâniyeti taşıyınca onu yapan insan ve bu “tanrısal” varlık arasında dünyevî boyut daha net ortaya çıkmaktadır. En nihâyetinde tanrısını yapan yine insan, bu yaptığı cisme tanrılık izâfe eden yine insan. Tam bir paradoks…

 

İslâmiyet öncesi Arap’ta da tam bir heykel tanrılar çokluğu yaşanıyordu. İşte İslâmiyet bu yüzden, tam da dînî olan bu algıyı kesinlikle yasakladı. Heykel ve resim tamâmen ilkel ve İslâm öncesi şirk maddesi olduğu için yasaklandı.

 

Bugünkü Hristiyanlıkta büyük kiliselerin tabloları ve heykelleri tamâmen dînî sembol ve motiflerdir. Gerek Hazret-i Îsâ, gerekse Hazret-i Meryem tablo ve heykelleri, Allah’ın Hazret-i Âdem’i yaratma ve -hâşâ- Tanrı’nın sûreti ve eli Vatikan’daki Sistin Şapeli’nde bulunuyor. Michelangelo bu ve benzeri heykel ve resimleri ile muharref (bozulmuş) Hristiyanlığı bir resim ve heykel müzeciliğine dönüştürmüştür. Yine Michelangelo’nun Bizim Lady Kilisesi’ndeki Brugelli Madonna (Meryem ve kucağında Hazret-i Îsâ) heykelleri ve diğerlerinde anatomik soyutlama ile gayr-i ahlâkî tasvirler Hristiyan kilise ve lâhitleri süslemektedir. Din adına anatomik çıplak figürler bir tapınağın tapınma objeleri durumuna getirilmiştir. “İnsanlar bu figürlere ‘Tanrı’ diye tapınmıyorlar, onlarda gizli espriye tapınıyorlar” ifâdesi hiç de doğru değildir. Kiliselerin çoğunda mihrap(!) kısmında en çok bulunan motif Hazret-i Meryem ve kucağındaki bebek Îsâ’dır. Göklerdeki babamız (Hâşâ) Tanrı ve diğer sâhibetü’l-iffet ve’l-bikr (iffet ve bekâret sâhibi) Hazret-i Meryem ve oğlu Hazret-i Îsâ tapınılan kişiler olduğu için Hristiyanlar şirkin batağına saplanmaktadır.

 

Eski Türklerde de mezar taşı dikme geleneği vardır. Mezarların başına ölen kişinin veyâ öldürdüğü ünlü kişilerin heykelleri dikilirdi ki buna da “balbal” denirdi. Göktürklerde erkek mezar taşına “taş baba” kadın mezar taşına ise “taş nine” denilirdi. Bu heykel ve süslemelere “kamennaya baba” da denirdi. Her ne kadar Türkler heykel ve resme tapmasalar da mezarlara heykel ve resim geleneği vardı:

 

“Türbesini, resmini, kitâbe taşını maymun yılında yedinci ay yirmi yedinci günde bitirdik.” (Prof. Dr. Muharrem Ergin Orhun Kitâbeleri, 8. Baskı, s.31, Kuzeydoğu Cephesi. Boğaziçi Yay. İst. 1986.)

 

“Bilge Kağan Kitâbesi’ni Yollug Tigin yazdım. Bunca Türbeyi, resmi, sanatı… kağanın Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim” (Age, Güney- doğu Cep. S.51)

 

Hattâ Göktürklerde “türbeleri” süslemek ve resim yapmak için “Çin kağanının yeğeni Çang General geldi.” Age. Orhun Âbideleri Kuzey Cephesi 30-12

 

Kısacası Türkler İslâmiyeti buluncaya kadar hiç istikrar bulmadılar. İslâmiyet Türklere biçilmiş bir kaftan gibiydi. Bu kaftanı giydiler ve dünyâ beyi oldular.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.