Görmem lazım gelenleri gördüm elhamdülillah...

A -
A +

O “Hızlı yaşa, genç öl!” diyerek ortalığı inlettiğimiz BİTİRİMLER dönemimizi hatırlamak dahi istemiyordum. 

 

 

 

O en uçarı zamanlarımızda gençliğimizi, heyecanlarımızı, güzelliğimizi, kıymetli her ne varsa bütün enerjimizi topyekûn kullanmak isteyen, “Onunla ben bir miyim?” diyecek kadar adileşen, fakir fukarayı adam yerine bile koymayan sosyete bozuntularına, yine onların ne olduğunu bilmediği basiretle dostça davranıyor, kalp kırmamaya çalışıyordum ama o inceliği anladıklarını ise asla ve kat’a sanmıyor ve inanmıyordum da... “İyi ki Erzurumlu şoförün peşine takılıp da buralara kadar gelmişim ve bu güzel insanların güzel niyetlerini görmekle şereflenmişim...” dedim aileme, evlatlarıma, eş dost ve ahbaplarıma ve bilhassa din kardeşlerime sahip çıkmam lazım geldiğinin ehemmiyetini bir daha anladım.

 

O gidip de geri gelmeyesice; “Hızlı yaşa, genç öl!” diyerek ortalığı inlettiğimiz BİTİRİMLER dönemimizi hatırlamak dahi istemiyordum. Tam bir baş belâsıymış meğer farkında bile değilmişim! Nasıl bir hava pompalanmıştı nasıl? Kimse aksini düşünemiyor, çizginin dışına çıkmaya akıl erdiremiyordu. “Sınırsız özgürlük, gençliğini yaşa, bir daha mı geleceksin bu dünyaya? Hayatın tadını çıkar, güzelliğinin de…” sloganlarıyla morfinlenmiştik. Âdeta bütün çıkış kapılarımız kilitlenmişti kalın zincirlerle... Ne büyük bir baskı altında olduğumuzu seneler sonra daha yeni yeni fark ediyordum.

 

Oldukça renkli, huzur dolu bir rüya gibi görünen huzursuzluğun en âlâsını yaşamışım senelerce. Sonra nasıl olduysa yine şansım yaver gitti de güzel insanlarla karşılaştım, gözlerim açıldı, görmem lazım gelenleri gördüm elhamdülillah.

 

Bugün bu muhteşem konakta bütün hislerime abandone olmuş vaziyetteydim. Bu toz duman içinde boğulmadan nasıl çıkabileceğimi düşünüyordum. Tanju’ya baktım, acıdım. Çok hazırlanmış ve yorulmuş olmalıydı. O hâliyle bile şen ve şakrak görünüyordu durmadan. “Bu sefer kimsenin bir şey demeye hakkı kalmadı, her şey tamam…” demiştir her hâlde, çünkü tanıştığımız ilk günden beri gizli aşikâr bir şeyimiz kalmamıştı. Âşık olduğunu saklamadan severek, isteyerek de evlenmişti. Kendi yüksek gayret ve azmiyle buraya kadar gelmiştik, bundan sonrası da giderdi biiznillah.

 

“Yine olmadı…” deme dönemi kesin hatlarla kapanmıştı. Ne düğünler, bayramlar, gezme tozmalar, hatta ne felaketler, kazalar oldu ama hiçbiri de istediğim gibi fırsata dönüşmemişti. Bunca seneden sonra arkadaşlarımın çoğunu hâlâ rüyalarına devam ediyor görmem beni pek şaşırtıyordu. Ayakta uyuyanlar mı desem, oturduğu yerde kendinden geçenler mi, artık ne sayarsanız sayın? Çok azı bu bataklıktan çıkabildi, o da kıl payı. Bunlardan biri de bendim lakin az daha gelip çamur değil bu sefer necasetin tam ortasına atlayacaktım. Ramak kalmıştı. Onlar da uyanacak mıydı acaba?

 

Bütünüyle hakikatlerden kaçan, rüyalarda dolaşan bu tipler, zihinlerinde ürettikleri fildişi kulelerde yaşıyor, film ve şarkılarında da hep bunu dışa vuruyorlardı çekinmeden. Buradan ayrılınca “Gece bir masal yaşadım...” diyecektim herhâlde. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.