"Perişan hâlimi görmek için mi karşıma çıktın kız Jale?.."

A -
A +

"Bende size kuzu yedirecek göz var mı? Onu bunu bırak da seneler sonra niçin karşıma çıktın? Zenginliğini göstermek için mi?!."

 

 

 

Yaprak, hiç değişmemiş, yine aynı Yaprak'tı:

 

- Bak bak hele! Dünyanız mamur olduğu gibi öte tarafı da garantiye almışsınız öyle mi? O örtüler altında ne dolaplar, ne fırıldaklar çeviriyorsunuz kız?

 

- Kim demiş garantiye aldığımızı? Hem ne dolabı, ne örtüsü? Kız söylediklerini kulakların duyuyor mu?

 

- Aklım başımda, bilerek söylüyorum! Öyle hacı, hoca kılıklarında sömürüyorsunuz garibanları! Dünkü gecekondu yosması, bugün villalarda lüks içinde… Demezler mi “nereden buldunuz” bu kadar serveti?

 

- Kurt olduk herkesin kuzusunu yedik senin neyini?

 

- Bende size kuzu yedirecek göz var mı? Onu bunu bırak da seneler sonra niçin karşıma çıktın? Zenginliğini göstermek için mi? Yoksa benim bu perişan hâlime şahit olmak egolarını tatmin etmek için mi? Hadi söyle kız Jale?

 

- !!!

 

Baktım normal konuşulacak gibi değil, zaten Tanju da başını öne eğip çaktırmadan “Lâ havle…” çekiyor, başını sağa sola çeviriyordu. Sözü fazla uzatmadan, daha aşağılanmadan bir bahaneyle çıkıverdim yanından. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytan oluyormuş hakikatini ömrümün ilerlemiş bu yaşında bir daha yakinen görmüş oldum.

 

Gayet moralim bozuk bir vaziyette bu sefer de başımın belâsı Toprak'ın evine gittik. Ev yeni yapılan lüks apartmanların arasında eski zamanlardan kalma mezarlık gibi kalmıştı. Çocukluğumuzun en gösterişli evi kelimenin tam mânâsıyla harabeye dönmüştü. Camları toz toprak içinde birçoğu kırık, sıvası yer yer dökülmüş duvarlar, basamakları ot bürümüş merdivenler, kısacası etraf çer çöpten geçilmiyordu. Doğrusu içim bir hoş oldu. Utanmasaydım ağlayacaktım. En son geceki sıkıntım hafızamda tazeliğini muhafaza ediyordu. Mahcup ve oldukça korkarak örümcek bağlamış zile dokundum. Hiçbir canlılık işareti görülmüyordu ama bir ihtimal gayr-i ihtiyari birkaç defa elimi uzattım çektim. Karıncalar sardı parmaklarımı, üfleyerek düşürmeye çalıştım. Nereden çıkıp geldiyseler bir grup çocuk koşarak önümüzde durdu. “Toprak dedeye mi geldiniz?” Bitirim arkadaşımız Toprak dede olmuş da haberimiz yokmuş. “Evet…” dedim, çocuklara baktım bir izahat yapmaları için.

 

- O çoktan vefat etti.

 

- Ne kadar oldu?

 

- Neredeyse bir sene oldu teyze.

 

- Kimi kimsesi yok mu?

 

- Tek başına yaşıyordu. Akrabaları var mıydı bilen yok?

 

- Öldüğünü nereden biliyorsunuz?

 

- Bilmeyen mi kaldı teyze? Kimse bu evin önünden geçemiyordu tuvalet kokularından daha ağır pis koku yayıldı günlerce. Mahalleli tanıdığından merak edip karakola haber verdi. Polis çilingir getirip kapıyı açtı. Meğer aylar öncesinden vefat etmiş, olduğu yerde çürümüş kalmış. Bir tabut getirdi, koydu götürdüler, O günden beri de bu ev böyle kapalı duruyor. Sizden başka gelip soran da olmadı.

 

- Ya öyle mi?

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.