KAZA!

A -
A +

İki haftayı aşkın bir süredir Türkiye, elîm bir kazayı konuşmakta. Günlerdir devam eden bu konuşmanın sebebi, o kazadan ziyade sonrasında olanlar. Onlar, kamuoyu vicdanını derinden yaraladı.

 

Hadise şu:

 

1 Mart 2024 tarihinde Eyüpsultan Davutpaşa Caddesine iki lüks cip yarışmaktadır. Yarışanlardan biri T. C. diğeri D.O. Ö. Bu iki isim de 18 yaşın altında ve dolayısıyla ehliyetsizdir. Bu esnada aynı güzergâhta dört kişilik bir motosikletli seyri vardır. Kaza yaşanmadan bir müddet evvel o motosikletlerden biri arıza yapar. Arızalı binek, Oğuz Murat Acı’ya aittir. Arıza üzerine onu emniyet şeridine çeker. Arkadaşları da ilgilenir fakat sıkıntıyı gideremezler.

 

Onlar, emniyet şeridinde arızayla uğraşırken yarışan ciplerden birinin hızla üstlerine geldiğini görür ve ne olduğunu anlayamazlar. Böylece 3 çocuk babası Oğuz Murat, hayatını kaybeder, 4 arkadaşı yaralanır.

 

Müessif olaya sebebiyet verenler, kazanın videolarını çekerler. Bunlarda kendileri göründükleri gibi küfür-kelam konuşmaları da işitilmektedir. Ardından da vak’a mahallinden kaçarlar.
Yaşanan kazada bir kasıt yok, bu belli. T. C’nin pahalı cipi kullanırken sür’atli olduğu ise apaçık belli. Yüksek ihtimalle motosikletli mağduru fark etmiş fakat geç kaldığından kazaya mâni olamamış ve böylece 1 kişinin ölümüne ve 4 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermiştir.

 

Ortada bir ölüm var; fakat bu bir kasten adam öldürme değil. Bu durumda hadiseyi soğukkanlılıkla karşılayıp hayatını kaybeden insanın ailesinin acılarını paylaşmak ve ödenecek ciddi bir tazminatla kederli ailenin derdine -kısmen de olsa- derman olmak gerekirdi. Fail, gencin ailesinin mali durumu buna müsaittir. Doğru hareket bu iken anne Özlem Tok’un sür’atle oğlunu yanına alarak bir ânda; önce Mısır’a, oradan ABD’ye savuşmaları, kamuoyunda haklı bir tepkiye yol açmış ve bu ayıp hazmedilememiştir. Hâlbuki anne, bir yazardır. Topluma örnek olması gerekirken kanundan kaçma yoluna tevessül edilmesi ve ölüsü olan ailenin acılarıyla baş başa bırakılması çok kınanacak bir hâldir. Nitekim sürücü fail T. C.’nin babası Bülent Cihantimur da oğluna çağrıda bulanarak Türkiye’ye gelip savcılığa teslim olmasını istemiştir.

 

Hadisede hatalar zincirlemedir;

 

-18 yaşını doldurmadıkları için ehliyet sahibi olmayan T. C. ile arkadaşının araba kullanmaları bir hata ve aynı zamanda suçtur.

 

-Kazadan ana-oğulun diğer tarafı acılarıyla baş başa bırakıp yurt dışına kaçmaları da yine hatadır.

 

Adı geçen anne, bunu yapacağına oğlunu savcılığa bizzat götürmeli ve sonra da avukatı veya araya girebilecek başka kimselerle evladını kaybetmiş aile ve yaralılarla temas kurarak tazminat ödeyip helalleşmeli ve en az sarsıntıyla bu meseleyi bitirmeliydi. Bunun yerine Türk hukukundan kaçıp çifte vatandaşlığa güvenerek ABD’ye sığınılmış ve orada da gülen fotoğraf pozları verilmiştir. Oysa kasten de olsa taksirle de olsa Türkiye’de de Amerika’da da dünyanın sair yerlerinde bahsettiğimiz elim kazaya sebep olan kimse nihayetinde mahkemede hesap verir.

 

Türkiye’de kalıp ceza usulü seyrinde gitseydi daha düşük bir ceza takdir edilirdi. Şimdi ise taksirle adam öldürmeye yargıdan kaçma suçu da dâhil olduğu gibi anne de suçu ve suçluyu saklama fiili işlemiştir. Yarış yapan arabalarda kaç kişi olduğu ve alkol ve uyuşturucu kullanıp kullanmadıklarını savcılık tesbit eder.
Hem ölene ve hem de tecrübesiz fakat imkân sahibi gence yazık olmuştur.

 

Eylem Tok, bir annedir, her ana gibi zor ânında evladına sahip çıkması gerekirdi. Ama diğer tarafta da analar var. Kazada hayatını kaybeden insanın da annesi olduğu gibi, eşi yâni çocuklarının da annesi var. Onların acıları ne olacak? Onlar da düşünülmeliydi. Diğerkâmlık bunu emreder. Aksi bencilliktir. Daha ilk gençliğinde ve ehliyetsiz gençlerin, yüz milyonlarca liralık araçlarla gece yarılarında kabına sığmazlıklar yapmalarının sonucu budur? Bu olay olmasa başka bir felaket yaşanırdı. Üstelik bu vak’a bir ramazan akşamındadır. Hadise, o araçların, nefs körükleyici bu yarışta tükettiği benzin bedeliyle onlarca Gazzeli aç ve mazlumun yardım beklediği bir soykırım vaktinde yaşanmıştır.

 

Nereden bakılırsa bakılsın, manzara toplum adına kötü bir düşüş haberidir…

 

Siz, ona çöküş veya çürüme diyebilirsiniz.

 

Vicdanlar bu kadar mı bencilleşti?

 

Bu gençler bu kadar mı yabancılaştı?

 

Önce aydın yabancılaşması başlamıştı.

 

İşte yeni zamanlar aydınının semeresi!

 

T.C. adlı gencin bir on yıl sonra pişmanlığını dile getirirken şöyle diyeceğini duyar gibiyiz:

 

-Evet; zengindik, elimin altında çok imkânlar vardı. Ne var ki annem-babam boşanmışlardı. İki aradaydım. Huzursuzdum. Çektiğim sıkıntıyı kimseye anlatamıyordum. Lüks arabaları, yarışları, çılgınlıkları teselli için sığınak görüyordum. Ama o hayat, beni böyle bir dinmez vicdan azabına sürükledi…

 

Bu olay, sadece adli değildir…

 

Aile, kan kaybetmeye devam ederse kötü haberler çoğalarak gelir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.