MİYOP ZİHNİYET

A -
A +
Yıllar önceydi. Galiba 12 yaşında falandım. Çocukluk arkadaşım Rıdvan'la Fatih'teki Nişanca camisine Cuma namazına gitmiştik. Alt katta yer olmadığı için üst kaça çıkıp oturduk. İmam hutbeyi okuyordu. 
Çocukça bir refleksle hutbe dışında her şeyle ilgileniyorduk. Bir ara Rıdvan'ı güldürmek için çıkarıp halının üzerine koyduğu gözlükleri taktım. 
Rıdvan muzip bir şekilde gülerken ben büyük bir şok yaşıyordum.
Biraz önce şekilsiz bir karaltıdan ibaret olan hutbedeki hocanın yüzünü görmüştüm. Yer yer ağarmış sakallarını, elindeki küçük kâğıdı, önündeki biçimsiz mikrofonu net bir şekilde seçebiliyordum. Sanki birisi dünyanın çatısına çıkıp anteni ayarlamıştı. Gözlüğü çıkarıp gözlerimi ovuşturdum ve yeniden baktım. 
Ne sakal, ne kâğıt, ne mikrofon... Sadece belli belirsiz hareket eden bir karaltı... Kametle birlikte cemaat ayaklandığında ben hala far görmüş tavşan gibi yerimde oturuyordum. 
Eve gittiğimde anneme durumu anlattım. Rıdvan'ın gözlüğünü takınca birden netleşen görüntüden ve şaşkınlığımdan bahsettim. Birkaç gün sonra gidip gözlük aldık.
Artık her şeyi daha net görebiliyordum. 
Ama şaşkınlığım çabuk geçti. Birkaç hafta sonra gözlüğe alıştım ve netleşen dünyam zihnimde normalleşti.
Aradan uzun yıllar geçti. Bir iş görüşmesi için Hindistan'a gitmiştik. Mango almak için uğradığımız Pazar yerinden otele dönerken ara sokaklardan geçtik. Sağanak halinde yağmur yağıyordu. Paçalarımız çamur olmasın diye büyük bir panikle sekerek yürürken sokak birden mutlu kahkahalarla çınlamaya başladı. Dönüp sesin geldiği yöne doğru baktım. 
Üzerinde elbise olmayan iki tane çocuk, ev demeye bin şahit lazım bir barakanın önündeki çamurlu su birikintisinin içinde oynuyorlardı. Barakanın önünde anneleri olduğun tahmin ettiğim bir kadın duruyordu. Dış kapının dibinde yüzünde aydınlık bir gülümsemeyle bir yandan içeri dolan yağmur suyunu boşaltıyor, bir yandan da çocuklarını seyrediyordu. 
Gözlüğümü çıkarıp saçlarımdan yüzüme doğru akan suları temizledim ve tekrar baktım. Ne bir oyuncak, ne bir iPAD... Sadece neşeyle su birikintisinde oynayan çocuklar ve mutlu bir anne... Sokağın köşesinden acele etmem için seslendiklerinde, bir resim galerisinde, yüzyıllar öncesine ait bir tabloyu inceler gibi durmuş onları seyrediyordum. 
Türkiye'ye döndüğümde eşime durumu anlattım. Dünyanın öbür ucunda hiçbir şeye sahip olmayan çocukların mutluluğunu görünce birden netleşen dünya görüşümden bahsettim. 
Artık her şeye daha farklı bakabiliyordum.
Ama şaşkınlığım yine çabuk geçti. Birkaç hafta sonra yine olur olmaz şeylere üzülmeye başladım.
Bulanık dünya görüşüm zihnimde normalleşti.
Yine eski ben oldum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.