Takım tutamadığım için hepinizden özür diliyorum

A -
A +
Futbola ilgisi olmayan ve takım tutamayan birisi olarak çok zor zamanlardan geçiyorum. Ülkemizde "Takım tutuyor musun?" sorusu atlanıp doğrudan "Hangi takımı tutuyorsun?" sorusuna geçildiği için sosyal ortamlarda çok gergin anlar yaşıyorum.
Türkiye'de birçok konuda ve alanda tarafsız olmak övgü alan bir duruştur aslında. Orta yolu tercih edenler, uçlarda yaşayanlara göre daha sağduyulu insanlarmış gibi algılanır. Entelektüel altyapıya sahip insanlar göğsünü gere gere "Hiçbir siyasi partiyi desteklemiyorum" diyebilir ve bu duruş bazen alkış alabilir.
Ama her ne hikmetse konu futbol olunca duruş muruş kalmıyor insanda.
"Takım tutmuyorum" derken bırakın göğsümün gerilmesini, sırtım büzüşüyor, başım hafif öne doğru eğiliyor. Cümle ağzımdan sanki tüm futbol camiasından özür diler gibi bir tonda çıkıyor.
"Takım tutmuyorum" derken sanki Türk milletine verdiğim bir sözü tutmuyor gibi hissediyorum kendimi.
Bazen öyle tepkiler alıyorum ki, kendini ağaca zincirlemiş protest bir Greenpeace eylemcisi gibi kalakalıyorum ortada.
Mehter takımını veya milli takımı tutma esprisi de ortamlarda pek sempatik karşılanmadığı için çocukken tuttuğum takımı söylüyorum bazen mecburen.
Yani şu anda hiçbir oyuncusunun ismini bilmediğim halde, "Fenerbahçeliyim" diyorum.
Yakın arkadaşlarım durumun farkında ama arada bir uğradığım yerlerde insanlar beni gerçek Fenerbahçeli zannediyor. Bu yerler arasında en tehlikeli olan yer de berber. Çünkü öyle koyu futbol muhabbetleri dönüyor ki, takım tutmuyorum cümlesini kurabilmek için yürek gerekiyor.
Yıllar önce Fenerbahçeli olarak tanındığım berberde, iki buçuk yaşındaki oğlumun Cim Bom Bom diye bağırması ve ardından yaşanan talihsiz olayları unutmam imkânsız. Altı bezli el kadar çocuğun babasından başka takım tutması öylesine sert bir tepki almış ve öyle kötü kınanmıştım ki, yaşadığım sendromu uzun süre üzerimden atamamıştım.
Hayatımın belirli dönemlerinde sosyal ortamlarda kendimi kötü hissettiğim için futbola dönüş yapma kararları aldım. En önemsiz lig maçlarını seyrettim, tezahüratları ezberledim, hakemlerin öz geçmişlerini okudum.
Ama olmadı. Bir türlü gerçek taraftar olamadım.
Bazen kendimi sorguluyorum acaba neden futbola bu kadar uzağım diye. Çocukluk günlerime dönüyorum ve top oynarken yemiş olabileceğim sağlam bir dayak falan hatırlamaya çalışıyorum.
Ama yok. Hiçbir şey bulamıyorum.
Kendimle ilgili bir şey bulamayınca da, futbolu değersizleştirme gayreti içine giriyorum. Berber de yemiyor tabii ama en azından arkadaş ortamlarında kıyasıya tartışıyorum.
Futbolla olan ilişkimizin çok enteresan olduğundan dem vuruyorum. Hayatın başka hiçbir alanında insanların ölümüne destekledikleri insanların annelerine karşı bu kadar saygısız olmadıklarını söyleyerek bilinçli bir futbol karşıtı olduğumu ima ediyorum.
"Mesela golf oyununu düşünün" diyorum tartışma anında. "Golf topu deliğin tam kenarında durunca, -Şerefsiz! Soksan şaşardım zaten!- diye tepki veren bir golf seyircisi düşünebiliyor musunuz?" diye soruyorum.
Tartıştığım insanlar tam, "Ne alakası var şimdi bunun?" diye karşı çıkarlarken sözlerini kesip konuşmaya devam ediyorum.
"Senkronize buz pateninde, ekipten birisi senkronu bir an için tutturamayınca ayağa kalkıp, 'Al şunu artık hoca!' diye bağıran bir seyirci var mıdır?" diye yükleniyorum.
İnsanlar bu tepkime bir anlam veremiyor. Futbolla ne alıp veremediğim var diye merak ediyorlar. 
Bu arada ben ne golf seyrediyorum, ne de senkronize buz patenine ilgi duyuyorum. Sporla ilişkim sadece akşamları düzenli olarak yürüme hayali kurmak ve hiç yürüyememek.
Galiba ben düzenli olarak maç heyecanı yaşayan futbol tutkunlarını biraz kıskanıyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.