Susuz günler yaklaşıyor

Sesli Dinle
A -
A +
Hafta sonu bir vesile ile Ankara’dan Samsun’a geldim.
 
Bu yol güzergâhı Kırıkkale’den itibaren Kızılırmak Nehri boyunca devam eder.
 
Kızılırmak Nehri, geçtiği güzergâh üzerinde Hititliler dâhil birçok kadim medeniyete ev sahipliği, etrafındaki insanı, nebatatı ve hayvanatı doyurmuş ve beslemiş.
 
James C. Davis, ‘İnsanın Hikâyesi’ isimli eserinde, insanoğlunun tarihin başlarından bu yana hayat alanının su kaynakları ile irtibatlı olduğunu örnekleri ile vermiş.
 
Yolda dikkatimi çeken en önemli husus ise, nehirde suyun debisi neredeyse yok denecek noktaya düşmüş ve su azalmış.
 
Konunun önemi açısından sadece Kızılırmak boyunca kaç Anadolu vilayeti ve kasabası var isterseniz haritadan bir bakınız.

Peki ya bu nehirler kurursa?

Daha önce bu köşede ülkemizdeki tatlı su havzalarının korunmasına dair kaleme aldığım bir değerlendirmede belirtmiştim; tüm dünyadaki su miktarı beş litrelik bir kaba konulsa dünya olarak sahip olduğumuz tatlı su kaynağı bu beş litrelik toplam suyun içinden sadece bir çorba kaşığı kadar.
 
Dünyada büyük kuraklıkların yaşandığı bir dönemde, Türkiye’deki tatlı su kaynaklarının bitmez ve tükenmez olduğuna inanırsak iş işten geçmiş olur.

Su güvenliği son derece önemli

Yeni güvenlik anlayışının en önemli konularını oluşturan unsurlar, genelde iklim değişiklikleri, çevre felaketleri ve artan dünya nüfusu ile alakalı hususlar.
 
İklim değişikliğinin tesirleri bir de çevre felaketleri ile birleştiğinde, gelecek açısından nasıl bir tehlikenin bizleri beklediğini rahatlıkla görebiliriz.
İşte en son örnek Japonya’dan geldi.
 
Japonya, Fukuşima Nükleer Santralinde biriken bir milyon tondan fazla radyoaktif bulaşıklı suyu, tüm itirazlara rağmen okyanusa akıtma kararı aldı.
Avrupa’da İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya hattında birçok nehir ve gölet kuruma noktasına gelmiş vaziyette.
 
İtalya ve Fransa’da birçok yerde şehir yönetimleri peyzaj maksatlı bahçelere su verilmesini şimdiden yasaklamış vaziyette.

Bizde durum nedir?

Beni asıl üzen de tam burası.
 
İç siyasetteki gelişmelere gösterdiğimiz ilgi ve alakayı neden çevre söz konusu olduğunda göstermeyiz gerçekten anlamak mümkün değil?
Oysa Türkiye’nin sahip olduğu 25 tatlı su havzasının yaklaşık 20 adedi tatlı su niteliğini yitirmiş vaziyette ya da yitirmek üzere.
 
Etrafı ateş çemberi olan bu coğrafyadaki varlığımız, nasıl sert gücü zorunlu kılıyorsa, bu coğrafyada yaşamamızı sağlayan tatlı su havzalarını göz bebeğimiz gibi korumanın zorunluluğunu da iyi idrak etmeliyiz.
 
Zaten ülke olarak su zengini bir ülke asla değiliz, kişi başına düşen 1.520 m³’lük su miktarı ile su sıkıntısı çeken ülke kategorisindeyiz.
Uzmanlar 2030 yılına gelindiğinde bu miktarın 1.120 m³ seviyelerine düşeceğini bizlere söylemekteler.
 
Başkent Ankara ve İstanbul’un su ihtiyacını, havzalar arası su transferleri yaparak sağlamak elbette takdire şayan, lakin suyun ve çevrenin değerini bilmediğimiz takdirde bu yatırımlar ile de sorunların çözülmeyeceğini bir vakit sonra anlamış olacağız.

Arıtma tesislerinde durum nedir?

Su fakiri olduğu rakamlar ile sabit olan bir ülkede arıtma yoluyla suyun tekrar kullanılabilmesi son derece önemli hâle gelmektedir.
 
Son 20 yılda arıtma tesisleri alanında çok büyük adımlar atılmış olsa da hâlihazırda Türkiye’deki 1.397 belediyenin tamamında yeterli atık su arıtma tesisi mevcut değil.
 
Ayrıca ileri derece biyolojik arıtma tesisi alanında hâlâ alınacak oldukça önemli mesafeler var.
 
Geçtiğimiz günlerde arıtma konusunda Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz’ın şehir meclisindeki feryat eden bir konuşmasına rast geldim.
 
Neden mi feryat eden dedim?
 
Çünkü Edremit’i enkaza ve çöp yığınına dönüştürmeyi başarmış belediye yönetimi, projesi tamamlanmış, kredisi bulunmuş olmasına rağmen bir arıtma tesisi için Büyükşehir’e arsa tahsisi yapmıyormuş.
O zaman yerel yönetimlerin yetki alanlarını ve görevlerini yeniden dizayn etmenin vakti zamanı gelmedi mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.