Üstad filmi ve Necip Fazıl Müzesi -l-

A -
A +

26 Mayıs 1904'de doğup 25 Mayıs 1983'de vefat eden Necip Fazıl'ın bugün kendisi mâverada fakat fikirleri iktidarda... Kültür ve Turizm Bakanlığı kültür, sanat, fikir ve edebiyat hayatımıza hizmet etmiş yelpazenin her noktasındaki insanlarımıza sahip çıkıp onları daha geniş kitlelere tanıtma, eserlerini yaşatma, vefa gösterip kadir-kıymet bilme cümlesinden olarak doğumunun yüzüncü yılı münasebetiyle bir yılı içine alan bir faaliyetler zinciri dahilinde ilk hizmeti Necip Fazıl Kısakürek için İstanbul AKM'de bir gala geceyle başlattı. Senaryosunu Mehmet Kısakürek'in yazdığı, yönetmenliğini Aybars Bora Kâhyaoğlu'nun yaptığı, yardımcı hizmet ve gayretleri Kısakürek ailesinin üstlendiği Üstad filmi, cumartesi akşamı başbakan, dışişleri bakanı, kültür bakanı, maliye bakanı, tarım bakanı gibi bakan ve siyasilerle bürokrat, sanat, edebiyat, ilim, basın dünyasından kişiler ve halkın iştirakiyle seyirci karşısına çıktı. Filmden önce protokol konuşmaları oldu. Bunlar yasak savan, sıkıcı konuşmalar değildi, yapılanlar protokol değil, gönül konuşmalarıydı. Çünkü, o akşam kürsüye gelen bakanlar, başbakanla hazır olanlardan sivil, resmi, asker emniyet, sanat, edebiyat dünyasından kim varsa Büyük Doğu mektebinden gıdalanmıştı. İlk konuşma Erkan Mumcu'nundu. Mumcu, çok mesajlı, Necip Fazıl'ın deyimiyle 'tiyatral" konuşmasını yapmadan daha evvel seslendirdiği Kaldırımlar şiirini dinledik. Kültür ve Turizm bakanı, daha sonra diğer konuşmacıların dile getirecekleri gibi kendini üstadın fikir sofrasında yer almakla bahtiyar sayıyordu. Bilahare başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Abdullah Gül o her zamanki sade ve beyefendi üslubuyla kısa bir konuşma yaptı. Gül, "keşke şu günleri görseydi" derken salondaki hemen herkesin samimi hislerine tercüman oldu ve Cenab-ı Allah'tan rahmet dileyerek sahneden indi... Biz Necip Fazıl şiirlerini hakkını vererek okuyabilen iki kişi biliyorduk: Birincisi şairin kendisi. İkincisi o da artık ötelerde olan Yalçın Özer. Yalçın Özer'le yirmili yaşların başında tanıştığımızda Çile şiir kitabının tamamını ezbere biliyordu. Necip Fazıl şiirini en iyi okuyan üçüncü ismi ise o akşam tanıdık, Recep Tayyip Erdoğan. Gala gecesinde konuşmasını yapmadan evvel "Zındandan Mehmed'e Mektup" şiiri başbakanın sesinden yayınlandı. Bundan kendisinin de haberi yoktu. Belli ki tertip komitesi Tayyip Erdoğan'ın daha evvel doldurduğu bir kasetten iktibas yapmıştı. Uzun şiiri fevkalade bir ahenk, vukufiyet ve şairiyle şiirine yakışır estetikte seslendirmiş. Ağlayanlar herhalde yalnızca Emine Erdoğan'dan ibaret değildi. Başbakanın konuşması aynı zamanda tarihe bir dip notu oldu. MTTB, 50. sanat yılı dolayısıyla Necip Fazıl Kısakürek için bir jübile tertipler. Fakat zor beğenen, mükemmeliyetçi Necip Fazıl'ı sahnede kim takdim edecektir? Erdoğan'ın verdiği malumata göre elemeler sonucu iki isim kalır. Sonrasını Başbakanın anlattıklarından mealen nakledelim: Üstad için kibirli, kendini beğenmiş derler, bunun böyle olmadığını şu vak'a ortaya koymakta. Takdimci adayı birinci genç A-4 kâğıdından dört sayfa doldurmuştu. 4 sayfa boyunca onu övmekteydi. Provaların yapıldığı gün ikinci sayfaya gelmişti ki üstad "yeter" diyerek bağırıp ayağa kalktı, fazla meth edilmekten rahatsız olduğu için yüzündeki tiklerin hareketi artmıştı. Bense el büyüklüğünde bir kâğıdın tek yüzünü doldurmuştum, onu okudum. Üstad dinledi ve sonra kendine has tok sesiyle kararını bildirdi 'beni bu genç takdim etsin'... Recep Tayyip Erdoğan'ın deruhte ettiği işin vebali de sevabı da büyüktür. Geldiği noktada nice fikir adamı, din adamı, sanat adamı, gönül adamının hakkı var. Bir emaneti taşımakta... O yüzden dostu, düşmanı, çevreyi çok iyi seçmeleri gerekir. Eğer bu hükümet de iktidar olamazsa bir kere daha kayıp yıllar yaşarız..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.