Üstad filmi ve Necip Fazıl Müzesi-ll-

A -
A +

Birkaç kelimeyle Üstad Filmi: Bu bir belgesel film. 'Kâhyaoğlu'nu 90'ların başında bir televizyon programında dinlememiz üzerine arayıp bulmuştuk. Boston'da sinema tahsil ediyordu. Daha o yıllarda Necip Fazıl'a alaka duymakta fakat düşünceleri zeminini aramaktaydı. Birçok uzun sohbetlerimiz oldu. Epeydir görüşmüyorduk. 12 yıl sonra bu çalışmasıyla aynı zamanda bize de sürpriz yapmış oldu. Üstad filminin iki de görünmeyen kahramanı var. Biri Mehmet Kısakürek'in tabiriyle "Necip Fazılog" Suat Ak, diğeri ise filmin bütün mali yükünü çektiği halde ortalıkta gözükmeyen, bununla övünmeyen, bunu reklam etmeyen Ömer Aslan. Film, bir drama filmi kadar sürükleyici. Seslendirmeler çok renkli, görüntüler harika. Bir solukta seyredilecektir. Eğer kusur olarak bir nazarlık bulmak gerekirse keşke siyasilere yüklenilmeseydi diyebiliriz. Pirinçteki taş gibi birden dişe dokunuyor. Onların birçoğu hayatta. Diğer husussa filmi Necip Fazıl'a dair müktesebatı olmayanların anlamakta zorlanacağından endişeliyiz. Şifre cümlelerin açılması gerekir. Herhalde dökümanter film olması da bunu mecbur kıldı. Onun için Kültür Bakanlığı, bu noktada kalmamalı. Necip Fazıl'ın eserlerinden diziler, dramalar yaptırması, eserlerini gençlerle buluşturması gerekir. Necip Fazıl Müzesine gelince. Bunu vefatından beri yazıp söylemekteyiz. Hakikaten bu günleri göremedi. O üstü boşalmış masasında, pencereden ceviz ağacının yaprağıyla refakat ettiği tenha odasında "Yandı kitap dağlarım ne garip bir hal oldu/ Sonunda bana kalan yalnız ilmihal oldu" derken bu odada belki de aile dışından tek kabul ettiği isim Turgut Özal'dır. Özal o günlerde sık sık Necip Fazıl'a gelerek kuracağı parti ve yürüyeceği iktidar yolu için kendisinden görüşler almakta, onları sıkı sıkıya not etmektedir. Turgut Özal, başbakan olduğunda Necip Fazıl öleli 6 ay olmuştu. Erenköy'de kiraya oturduğu köşkü satın alınarak müze yapılabilirdi. Olmadı. Sonraki hükümetler zamanında da olmadı. Şimdi bu borç Recep Tayyip Erdoğan'ın. Necip Fazıl'ı istikbale de takdim vazifesi Tayyip Edoğan'a düşmekte. O köşk veya bir başka layık mekân fark etmez. Ancak bu topraklara hizmet uğruna bu denli eza ve cefa çekerek her ânı çileli bir hayata tahammül etme kahramanlığı gösteren Türk fikir ve edebiyatının mümtaz ismi Necip Fazıl adına bir müze ve kültür külliyesi açılması millî bir görevdir. Büyük Doğu Yayınevi de onun bir tarafında hayatiyetini devam ettirebilir. Son bir konuya temas etmeden geçemeyeceğiz. Sanatkârların hassasiyetleri vardır. O hassasiyetlere onlar hayattayken de memattayken de hürmetkâr olmalı. Necip Fazıl, bir dili, bir Türkçe'si olan müstesna üslup sahibi bir mütefekkirimizdir. Türkçe, imanından sonra en taviz verilmez hassasiyetiydi. Bu itibarla üstadın "kurbağa dili" dediği bir Türkçe'yle onu anmaya ve anlatmaya kalkışmanın, Necip Fazıl'ı mezarında muazzep edeceğini hatırdan çıkarmamalı. Kurbağa dilinin Türkçemize hakim olması, Refik Halidleri, Necip Fazılları, Yahya Kemalleri, Halide Edipleri, Peyami Safaları, Yakup Kadrileri, Cemil Meriçleri ve daha onlarca yüzlerce ismi yaşatmaz öldürür. Eser sahibi, asıl eseri ölünce ölür. Kimi andığınız kadar nasıl andığınız da önemli. Herkese hoş görünmeye kalkışmayınız. Bir işi dosdoğru yapınız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.