Hoş görmeyip de ne yapacaksın?

A -
A +

TRT 1 Radyo'da sunucu şunu sordu: -Enver Ören nasıl bir insandı? Program bir saatti, cevaplanması gereken 5 farklı soru vardı. Şunu dedik: Bir okyanustan bir fincan su alınıp tahlil edildiğinde o okyanusun bütün değerleri elde edilir. Anlatacağımız hadise, Enver Ören'i "Enver abi" yapan sırrı izah etmeye kâfi gelecektir: Türkiye gazetesi, 22 Nisan 1970'de kurulmuştur. Matbaası olmayan diğer gazeteler gibi O da Sirkeci'deki Tan Matbaası'nda basılmaktadır. Bizim Anadolu gazetesi de Tan Matbaası'nda basılmakta. Bu gazetenin sahibi Mehmet Emin Alpkan isminde bir alperendir. Konya'nın Taşkent kazasından İstanbul'a gelmiş, işe bakkallıkla başlamış bir mücadele adamı. Bizzat Enver ağabeyden dinledim: Bir gün Tan Matbaası'na gider. Orada Mehmet Emin Alpkan'la karşılaşırlar. Alpkan Bey, hangi histen olduğunu bilmediğimiz bir sebeple Enver Beyi matbaadan kovar. Halbuki her ikisi de müşteridir. Enver Ören Bey, münakaşacı bir mizaca sahip değildir. Onun müktesebatında sabır vardır. Hocası, kalbine ölçüyü nakşetmiştir "münakaşa, dostun dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını çoğaltır." Bir şey demeden matbaadan çıkar gider. İki gazete de neşriyatına devam ederler. Ancak, Bizim Anadolu gazetesi bir zaman sonra ayakta duramayarak kapandı. Sonrası ise inanılır gibi değil... Enver Ören Bey, Mehmet Emin Alpkan Beyi "müşavir" bahanesiyle Türkiye gazetesine aldı. Maaş verdi, oda verdi, kâtip verdi, şoför verdi. Bu durum, Alpkan Beyin rahmeti rahmana kavuşmasına kadar devam etti. Vefatından sonra oğlu Kürşat Alpkan, bize şunu dedi. "Enver abi, babama biz çocuklarından daha iyi baktı." Ne var ki Enver Ören Bey, o imkânları sadece merhum Alpkan'a vermemişti. Vaktiyle Orta Doğu isminde bir gazete çıkartıp bu ülkeye hizmet etmiş İrfan Atagün, Ömer Öztürkmen gibi zatlara da tanımıştı. Alpkan vak'asından daha ağırını da biliyoruz. Enver ağabey, bu denli kâmil ahlâk sahibiydi. Bir gün bize "senede iki kere sizin eve geleceğim" dediler. Ve bunu 2001 Krizine kadar devam ettirdiler. Bir ziyaretlerinde evimizin duvarında asılı bir hüsnü hattı görünce şunu demişlerdi "hoş görmeyip de ne yapacaksın?" O levhada "hoş gör" yazmakta. Daha 30'lu yaşların başında kendisini kovan bir insanı hoş görmüşlerdi. Bir başka ziyaretlerinde de bir başka levhanın önünde durarak şunu anlattılar: "Hocamız buyurdular ki 'ben bütün başarılarımı bir söze borçluyum.' Hattı göstererek o da budur, dediler: Helekel müsevvifun." Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- "yarın yaparım diyen ziyan etti" buyurmaktalar. Yine evimizi bir teşriflerinde yemekten sonra el yıkamak için ayağa kalkıldığında tebessüm ederek bizi gösterip "bunun tatlı inatları vardır" deyince arkadaşlar güldüler. Bunun üzerine sözlerini açıkladılar "fakat bütün başarılı iş adamlarının tatlı inatları vardır." Washington, DC'den yazdığımız bir mailde evimizi bir zamandır teşrif etmediklerini hatırlattığımızda "ortalık yangın yerine dönmüştü, etrafımıza bakamadık. Bir ziyaret borcumuz olsun" diye cevap yazmışlardı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.