Vasiyet

A -
A +


Bir gün Enver Ören ağabeyle ikimiz Topkapı Sarayı'nı geziyorduk. Koluma girmişlerdi. Avludan saraya doğru yürürken şunu sordum:
-Efendim, Harekât Ordusu, İstanbul önlerine geldiğinde Paşalar, Abdülhamid Han'a 'Sultanım müsaade buyurunuz bu sergerdeleri tepeleyelim" diye arz ettiklerinde Padişah "Hayır! Benim yüzümden Müslüman kanı akmasın!" demişti...
Bu kadarını anlatmıştım ki "hata etti buyurdular" dedi.
"Hocamız, bu hususta ne buyurdular?" diyecektik. Fakat cümlenin yarısında maksadımızı anlamış ve sözümüzü keserek cevabı vermişti.
Hocamız merhum Hüseyn Hilmi Işık, Osmanlı Sultanları'na asla toz kondurmazlardı. İstanbul Fatih'teki Darüşşafaka Caddesinde Hocamızın kitaplarını basan Işık Kitabevi vardı. Bu kitabevinin aynı cadde üzerinde bir de deposu bulunuyordu. O depo şimdi Hakikat Kitabevi'dir. '70'ler bayramlarından biriydi. Anadoludan gelenlerle birlikte bütün arkadaşlar, ayakta olarak bu deponun ancak dört duvarının önünü doldurmuştuk.
Hocamız, mütebessim bir yüzle içeri girdiler, Enver ağabey refakat etmekteydiler. "Maşallah, ıydıniz said olsun" dedikten sonra sağdan başlayarak her birimizle tek tek müsafeha ettiler. Müsafeha ederken her defasında "ve aleykümselam kardeşim" diyorlardı. Bitince ilk sözleri şu oldu:
-Bizim ilk mürşidimiz ana-babalarımızdır. İkinci mürşidimiz Osmanoğullarıdır. Osmaoğulları olmasaydı şimdi kim bilir neydik?
Bunu diyen zat, Abdülhamid Han hakkında az evvel naklettiğimiz "hata etti!" hükmünü vermişti. Üstelik Hocamız, Sultan Abdülhamid Han'ı engin bir muhabbetle severlerdi.
Şöyle düşündük:
Abdülhamid Han, "tepeleyin!" talimatı verseydi Harekât Ordusu, darmadağınık edilirdi. Ne var ki Sultan, buna müsaade etmedi. Gelen asiler durdurulmayınca da yerini kaybetti. Bu netice zahiren hataydı. Buyurulan da hadisenin bu zahiri tarafıydı. Sultan, liyakat kaybedildiği için Allahü teâlânın emaneti alacağını anlamıştı.
Abdülhamid Han'ın şehzadelerinden Mehmed Selim Efendi'nin oğlu Abdülkerim Efendinin oğlu Harun Efendi, her cuma gazeteye Enver ağabeyi ziyarete gelirdi. Harun Efendi, büyük oğlu Orhan Efendi, Orhan efendinin oğlu Yavuz Selim Efendi ve Harun Efendinin küçük oğlu Abdülhamid Kayıhan Efendiler 22 Şubat 2013 günü Enver ağabeyin cenaze namazında saf tutmuşlardı...
Enver Ören ağabey, İstanbul Üni. Fen Fakültesinde asistanken NATO'dan araştırma bursu kazanarak Napoli'ye gider. Burada iken bir şekilde Abdülhamid Han'ın sürgünde yaşayan dördüncü ikbali Behice Maan Hanımefendi'nin de Napoli'de ikamet ettiğini öğrenir. Ne var ki Hanım Sultan, dünyaya kapılarını kapatmıştır. 22 Eylül 1967 Günü Konsolosluktan adresini alır. Konsolosluk çalışanları "boşuna gitme, görüşmez" derler. Enver ağabey önce dua eder sonra da "Efendim" diye başlayan bir mektup kaleme alarak Behice Maan Hanımefendi'nin kapısının altından atar. Samimiyetle yazılmış o mektup, çok derin bir anne-evlat muhabbetinin doğmasına vesile olur. Enver ağabey, İstanbul'a dönünce kendisine asistanlık maaşından para yollar. Behice Maan Hanımefendi daha sonra İstanbul'a hicret eder.
Vasiyeti vardır:
-Cenaze namazımı kayınpederin kıldırsın...
22 Ekim 1969'da vefat edince vasiyet, Sinanpaşa Camiî'nde yerine getirilir, defin Yahya Efendi Dergâhındaki Hanedan Kabristanına yapılır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.