Bütün amaç yetim duası almak

Bütün amaç yetim duası almak

RAMAZAN 2015 Haberleri

Sultan hanım ve eşi Melek Ahmed Paşa'nın her yıl tekrarladıkları bir âdetleri vardır.

Sultan IV. Murad Hân, kızını Melek Ahmed Paşayla evlendirir. Sultan hanım ve eşi Melek Ahmed Paşa; Boğaziçi'nde Kuzguncuk'ta otururlar. Her yıl tekrarladıkları bir âdetleri vardır ki bu, konaklarındaki fazla eşyâyı, her ramazan kendi komşularına haraç-mezat satmaktır...
Bu garip mezadın iştirakçileri olan komşular aldıkları eşyaya karşı vereceklerini, seve seve edâyâ çalışırlar. Genelde ramazanın ilk günü mezatcı mahalle arasında bağırır:
- Bir altın sahan!.. Haydi bir kapaklı, altın sahan...Yok mu talibi?
- Kaça?.. Kaça?..
- Bir yetim okutmaya. Hadi bir yetim okutmak isteyen yok mu? İki yetim... Üç yetim...
Arttırma başlar ve en nihayetinde en fazla tâlibine "Altın sahan" verilir. Ardından bir diğer eşya mezatcının elinde yeni sahibini arar ve böyle böyle yetimler okutulur, dullar korunur, garipler gözetilir…
Vakti Saadette fukarayı sâbirin kafilesini teşkil eden 'Ashabı Suffa'ya yiyecek yardımı yapılırdı. Hem de başa kakmakla değil, fîsebîlillah!.. Fukaranın ne adedi sayılırdı, ne de şahsiyeti aranırdı. Yalnız kocaman kapıların üstüne:
"İnnema netamüküm" âyeti celilesi yazılırdı. Senin için, benim için, onun için diye ayrımlara gidilmezdi. Alçak gönüllülükle: "Livac hullah" denir, açık bırakılırdı. Âlâ buğdaydan fodlalar, âlâ pirinçten etli, zerdeli pilavlar, nazlı aşlar, kavurmalar yapılır, tas tas ihtiyaç sahiplerine verilirdi. Öyle kazanlar vardı ki, insan içine düşse boğulur, öyle kepçeler vardır ki bir dolusu beş insanı doyururdu. nbsp;
Merhametin eksildiği yerde bereket durmaz dermiş eskiler. Özellikle şu günlerde Allah rızası için bir fakire bir kâse çorba yardımı yapmak, bir ihtiyarın, bir fakirin koluna girip de onu minnet yükünden kurtaracak şekilde doyurmaktan hissedeceğimiz tokluk, bizi acaba kaç gün idare eder. nbsp;
Eski zenginler bu yardımları yapmak için ramazanı da beklemezdi. Fakir düşmüş akrabalarına pirincinden yağına varıncaya erzak gönderirlerdi. Bunlardan başka eve gelen bütün erzak ve eşyaya fukaranın hakkı verilmeden el sürülemezdi. Ramazanda da ekseriye kadın, erkek, evin büyüğü her kimse, iftara yakın mutfağa iner, aşçısı var ise ona:
- Ne var?, diye sorar, o da bir sayar, aşçısı yok ise bizzat kendisi tencereleri yoklar, zihninde topladığı yekûn üzerinden çorba başta olmak üzere üç veya dört-beş türlü yemek seçerdi. Bu yemekler çoğunlukla çorba ile beraber et, bir pilav, bir tatlıdan ibaret olurdu. Bunlardan sahanlara, kâselere veya tabaklara koydurur veya koyar, kapaklarını kapar, bir tepsiye dizer, üstünü örter, ya kendisi, ya oğlu, kızı, karısı veya bir adamı herhangi bir fakirin evine götürüp verirdi. Bir de unutmamak gerek, gönderilen yemeklerin içine hediye babında hal ve vaktine göre çeyrek, yarım altını yapıştırmayı unutmazlardı. nbsp;
Ev reisleri akşamüstü evine, konağına girer girmez ilk adımdan sonra, "Sofralıklar gitti mi?" diye telâş gösteren zatlar çokça idi. Hele, "Gitmedi, hazır değil!" denilsin, mümkün mü!..
ZENGİN OLMAK ŞART DEĞİL...

Hâli vakti pek yerinde olmayan, evinde iftar vermeye gücü yetmeyenler iftar vaktine yakın büyük camilerin avlularında dolaşır, yanlarına üç beş fakir alır, iftar vaktinde onlara pide, hurma, zeytinle iftar ettirirdi. Zaten ramazanda camiye gelen halk, mali kudretine göre yardım bekleyen fukaraya sadakalar, rastlarsa kimsesiz çocuklara "şeker parası" namıyla para verir, cami dışında simit, çörek alır, hoş sözlerle gönüllerini yapar.



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...