"Bir talebe bileti verir misin!"

A -
A +

Ahmet Mekkî Efendi hâzâ Allah adamıydı. Akşamları birlikte çıkar, vapurla Karaköy'e gelir, oradan Fatih’e gitmek için 34 veya 28 numaralı belediye otobüslerine binerdik.
Kendisi bilet almazdı.
Müftü pasosu vardı.
Ben alırdım. Talebe bileti 25 kuruştu. Bir gün yine 34 numaraya bindik. Ama bir baktım ki, cebimde hiç para yok.
Cüzdanımı almamışım.
“Eyvah!” dedim içimden.
Şimdi ne yapacağım?
Biletçi de bana bakıyor. Tam o anda Müftü Efendi cebinden 25 kuruş çıkarıp, biletçiye uzattı ve “Bir talebe bileti ver” deyiverdi.
Ben bir tuhaf oldum.
Zîra iki sene birlikte gelip gittik, ilk defa o gün bilet aldı bana.
O zaman Kadıköy’de otuz küsur câmi, o kadar da imam vardı. Fakat Mekkî Efendi’ye göre "iki buçuk" imam vardı.
Ali Sezer (bir)
İbrahim Boğalı (bir)
Kemâleddin (yarım)
Ölçü, “ilim” idi. Kemâleddin, ilim öğrenmeye yeni başladığı için "yarım imam"dı.
Yine Mekkî Efendiyle, sevdiği imamların evlerine habersiz giderdik. Sebebini sorduğumda “Bizim için külfete girmesinler” buyururdu.
Ali Sezer hocanın, Mekkî Efendiye inanılmaz saygısı vardı.
Câmide O varsa, imâmete geçmezdi. Cuma ise, hutbeye çıkmazdı.
Onun câmisine gitseydik,
Câminin içine girmezdik.
İlk sünneti dışarıda kılardık. O hutbeden inip de farzı kıldırmaya başlayınca, biz içeri girer, en arkada namaza dururduk.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.