Bir ülke sevdalısı olarak söylüyorum

A -
A +
“Feridun Ağabey, kendim İstanbul’da yaşıyorum. Kendi imkânlarımla çok şükür çalışıp kazanan bir işverenim. Lakin bizim derdimiz işsizlik değil işte çalışacak insan bulamamak… Kapaklı’da iş yerim var. İş aramak üzere gelen gençlerin çoğunun ilk sorduğu şey kaç para vereceksiniz? İzin günlerim ne zaman olacak? Ne gibi sosyal haklarım var? Yani arkadaş biriniz de sorun “ne iş yapacağım? Nasıl bir sorumluluk alacağım?” Yok hiç böyle bir merak yok. Herkes masa başı olsun, bilgisayar olsun, internet olsun. Oturduğum yerden akşam olsun, servis gelsin alsın rahatlığı arıyor. Meslek öğreneyim, bir altın bileziğim olsun diye düşünen yok. Doğuda da çalışan iş adamı arkadaşlarım var. Onlar da bu anlamda çalışacak adam bulamıyorlar. İşçi sıkıntısı çekiyorlar. Devlet köylüye maşallah veriyor. Mazot parası veriyor, sağlık parası veriyor, evde bakım parası veriyor, eğitim parası veriyor. Derken artık vatandaş çalışmıyor. Kimse iş beğenmiyor? Doğuda köylere gidiyorsunuz, köylerin çoğu buğday ekmiyor. Tavuk yok, koyun yok, keçi yok, inek yok. Soruyorsunuz “e siz ne yapıyorsunuz?” Her şey hazırdan, devletin verdiğiyle yaşıyorlar. Bunun en büyük sıkıntısı şu ki vatandaşın hemen hepsi tembelleşmiş vaziyette. İş görmeyi unutur hâle gelmiş gençlik. Büyükler tarımla uğraşmıyor, küçükler ise tarımı çoktan unutmuş durumda… Vatandaş işverene “beni sigortalı gösterme, çalışayım” diyor. Niye? Eğer sigortalı gözükürse aldığı işsizlik parası kesilecek. Bakın bir ülke sevdalısı olarak söylüyorum, şu an Doğu Anadolu Bölgesi’nde şeker pancarından buğdayına, domatesinden patlıcanına her türlü sebze meyve hububat yetişiyor. Havası güzel suyu soğuk ama bunları işleyecek tesis yok, üretimde ise kota var. Biz şekeri dışarıdan alıyor, kendi ülkemize ise şeker pancarı ekimine kota koyuyoruz. Böyle bir şey akıl kârı mıdır? Bu anlamda sıkıntılarımız çok büyük. İnşallah hükûmetimizin yeni kabineyle birlikte bu politikalarda akılcı adımlar atar, yeni imkânlar oluşturur. Selamlar”
Ahmet Ş.D.- İstanbul
***
Kendi çocuğunu herkes sever
“Yedi yaşındaki çocuğumun sorunları var diyerek onu psikoloğa götürdük. Yol boyu ben annesini suçluyordum içimden, annesi ise yüzüme karşı benim ilgisizliğimden söz ediyor beni suçluyordu. Psikoloğun huzuruna vardık. Bizi dinledikten sonra çocuğumuzla biraz baş başa kalmak istedi. Anne baba olarak biz dışarıda beklemeye başladık. Bir hayli süre geçtikten sonra bizi tekrar odasına çağırdı. Çocuğumuzu ise koridorda oynamak üzere gönderdi… Sonra gülümseyerek bana baktı:
-Babası siz çocuk sever misiniz?
-Elbette severim hocam? Çocuk sevilmez mi?
-Nasıl seversin?
-Her sabah evden çıkarken yanağına öpücük kondururum. Her akşam geldiğimde yanağından makas alırım. Bir derdi olursa ilgilenirim.
-Onunla hiç oyun oynamayı ister misin?
-Onu hiç bilmiyorum…
-Peki aynı duyguyu hiç tanımadığın bir çocuk için de yapar mısın?
-Başkasının çocuğuna hissettiğimi söyleyemem.
-Kendi çocuğunu herkes sever. Marifet kendi çocuğunu sevmek değil çocuk sevebilmektir. Eğer çocuk sevmeyi bilebilirsek çocuğunuzun problemlerini de o zaman anlarsınız.”
“Sevgi öğreniyorum”- İstanbul
***
Esnaf duasıdır, yabana atmayın
Feridun Ağabey, dert ve dileklerimizi, duygu ve düşüncelerimizi yayınladığınız için size sonsuz teşekkür ediyoruz. Ben de size bir veciz söz göndersem okuyucularınızla paylaşır mısın? Bunlar bizim dükkânımızda eskilerin yazdığı yazılardır. “Yalnız elleriyle çalışan insan işçidir. Elleri ve kafasıyla çalışan insan ustadır. Elleri kafası ve kalbiyle birlikte çalışan insan sanatkârdır. Allah’ım üzüntü ve kederden acizlik ve tembellikten, korkaklık ve cimrilikten; borç altında ezilmekten, zalimlere yenilmekten, kötü insanların ve şeytanın şerrinden sana sığınırım” Amin.
Ali Necati Türkmen- Antalya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.