Kimi diziler ve yarışma programları üzerine…

A -
A +
İyi günler Feridun Ağabey, ben Eskişehir Mihalıççık'tan size ulaşıyorum. 1980'ler sonu ve 1990'lı yıllardaki birçok TV dizisi nasıl iyi aile ve ebeveyn olunacağına dair, nasıl hayırlı evlat ve hayırlı torun olunacağına dair, nasıl hayırlı akraba ve iyi komşu olunacağına dair bilgiler veren eğitici-öğretici metotta olan veya olmaya çalışan dizilerdi.
Gurur, kibir, nifak ve fitne kötülüklerine bir nevi başkaldıran ve bu kötülüklerin toplumumuzdan yok olması için resmen öğüt veren dizilerdi. Birçok yarışma programlarında ise kimse kendini öncelediğini ilan etmez aksine “Allah kime hayırlı ve helal kıldıysa ve kimin ihtiyacı varsa o şahıs yarışmanın mükâfatına sahip olsun” gibi iyi dilek ve temennilerde bulunulurdu...
Sonra yavaş yavaş nasıl olduysa bu ahlak, kültür, saygı duygu ve düşüncelerini içeren programlar yerini insanların yuvasını yıkmayı, insanların alnının teriyle kazandığı ekmeğini ve kazancını vurgunculuk ve dolandırıcılıkla çalmayı, geleneklere göreneklere namusa ahlaka dine imana ters düşmeyi karşı gelmeyi öğreten özendiren tasvir ve tahlil eden diziler olmaya başladı. Hâlâ daha bunların kahrını çekiyoruz.
Kimi yarışma programlarında herkes kendini düşünüyor ötekini eleyip kendisi zirvede kalmaya yönlendiriliyor. Bir ara evlenme evlendirme türü programlardan çekmediğimiz kalmamıştı. 2017 yılında tam kurtulduk derken o programlar öncesindeki bir başka tarzda yaşanmış hayattan alınmıştır türü afili sözlerle dolandırıcılık, hırsızlık, boşanma vs. gibi hem sosyolojik hem de ahlaki sorunlar saçma örnekleriyle anlatılarak, özendirilerek toplumumuzu etkilemeye başladı.
Oradaki birçok katılımcının kendine yapılanlar karşısında mahkemeye gitmesi gerekirken sırf meşhur olmak uğruna o kimi programlara katılarak kendini ifşa etmesi ve toplumumuzun da o tarz kimi programların başından kalkmaması maalesef büyük bir kültür sosyolojisi, din sosyolojisi ve çevre sosyolojisi sorunlarını hatta suç sosyolojisi sorunlarını bile doğurmaktadır...
Ne olur duygularımı düşüncelerimi içeren yazdığım bu yazımı gazetenizde en erken çıkacak olan köşe yazınızda yayınlayın. Çünkü bu Kültür Sosyolojisi Sorunumuzu sizden başka çözecek kimsemiz kalmadı.
        Abdullah Güraslan
 
 
Bir esnaf ayakta kalmak için çare arıyor
 
Feridun Ağabey, metro inşaatı sebebiyle önü kapatılan dükkânımda, birkaç yıl sabretmeye çalışsam da geciken ve sürüncemede kalan inşaata ilaveten bir de pandemi süreci eklenince işlerimde batma noktasına geldim. Konuyu iletmek için gitmediğim resmî merci, çalmadığım resmî kapı kalmadı. Maalesef bir sonuç alamadım. Bu inşaat ne zaman bitecek, bu gecikmeler sebebiyle benim zararım nasıl karşılanacak? Ben mağduriyetimi kime nasıl anlatacağım? Bu köşede de derdimi yetkililere anlatan yazılar gönderdim ve yayınlandı. Ama yıllar geçtiği hâlde inşaat bitmedi hâlen de ne zaman biteceği bilinmiyor. Bu sürede ödemelerimi yapamaz dükkânımın kirasını bile ödeyemez hâle geldim. Şimdi de mal sahibi ile sıkıntı yaşamaya başladım. Bu konuda yaşadığım mağduriyetim sebebiyle hakkımı hukukumu arayabileceğim bir avukat aradım. Görüştüğüm kimselere bana müvekkil olmayı kabul ettiremedim. Bir tavsiye üzerine derdimi anlatmak için İstanbul Barosu’na gittim. Maalesef orada da ilgilenen olmadı. “Yoksulluk belgesi getir sana yardımcı olalım” türü şeyler söylediler. Ben bir esnaf olarak bu memlekette şunu anladım ki sendelediğinde herkes seni düşürmek için elinden geleni yapıyor. Kimse bir esnafı nasıl yaşatırız, nasıl ayakta durdururuz diye hesap yapmıyor. Hâlimiz içler acısı Ağabey, hiç ümidim yok ama en azından derdimi bir kere de bu hâliyle dile getirirsiniz. Selamlar...
          Rumuz: “Mağdur bir esnaf”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.