Dershaneler ne yapmaya çalışıyor?

A -
A +
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı malum. Dershanelerin kendilerini dönüştürebilmek için iki yıl süreleri var. Öğrenci kayıtlarını daha önceden yapıp, velilerden de paralarını aldıkları için mevcut eğitimi sürdürmek zorundalar.
Ne var ki bu durumun istismar edildiğine dair haberler alıyoruz velilerden.
Özlem Özel İzmir'den yazan bir okur.
Yeğeninin gittiği dershanede matematik başta olmak üzere bazı derslerin neredeyse bir buçuk aydır boş geçtiğini bildiriyor.
Dayısı bu durumunu konuşmak üzere dershaneye gittiğinde ise sorunu çözmek yerine günlük bir gazetenin abonesi yapılmak istenmiş ve üç aylık peşin para talep edilmiş.
Okurumuz Özlem Özel pek çok dershanede de aynı sorunun devam ettiğini belirterek "Milli Eğitim Müdürlükleri bu tür sorumsuzluk yapan dershaneleri denetleyemez mi?" diye soruyor.


Havaalanındaki taksi garabeti

Brüksel'den geldiğimde havalimanından çıkıp şirketin aracını beklemeye koyuldum. Aracın şoförü "Geldim, oradayım" diyor ama görebilmek ne mümkün. Çünkü zaten tahsisli yol turistik araçlara ve resmî otomobillere ayrılmış durumda. Ahalinin çıktığı yolun ilk sırası da bekleyen taksilerle dolu. Koskoca yolda geriye tek bir şerit kalmış ve oraya koca valizle gitmek de bir cambazlık gerektiriyor.
Taksiler sanki bir üçüncü dünya ülkesinin manzarası oluşturuyor. Sıra sıra, sarı sarı bekliyorlar. Anlaşılması güç ama az ileride de polis otosu var. Hiçbir görevli memur gelip de onları uyarmıyor. Sonunda dayanamayıp sordum:
"Bu manzara sizi rahatsız etmiyor mu?"
"Evet ediyor."
"Ee, peki neden engellemiyorsunuz?"
"Çünkü bir şey yapamıyoruz, bunların dernekleri Valilik ile konuşmuşlar ve burada bekleme izni almışlar."
Hadi bakalım buyurun.
Bana da giderken "Lütfen siz de şikâyet edin" diye seslendi.
Eğer görevli polis memurunun dediği doğruysa bu hiç de iyi bir şey değil. Yapılacaklar belli. İç hatlarda olduğu gibi taksilere bir durak ayırmak gerekli. Rastgele yerde, dakikalarca bekleyen taksiler çok sevimsiz ve trafiği engelleyici. Vatandaş kendi aracıyla yanaşacak yer bulamıyor, eşyalarını tehlike altında karşıya geçmeye çalışıyor.


"Doktor olmanı içime sindiremiyorum"

Irkçılık öyle bir şey ki farkında olmadan ruhunuza sirayet edebilir. Aileden ve okul eğitiminden gelen yalan yanlış bilgiler, tanımlamalar ve yaklaşımlar bunun belli başlı sebebi.
Geçen salı günkü yazımda Belçika'nın Gent şehrine Göçün 50. Yılı için düzenlenen etkinlikler sebebiyle davetli olarak gittiğimi yazmış, Gentli Flamanlar ile Türklerin uyumuna ilişkin sevindirici örnekler paylaşmıştım. Ama meselenin bir de öteki yüzü var.
Türkiye kökenli bir doktorla tanıştım, adı Mustafa... Doğma büyüme Gentli o da. Bir de okul arkadaşı var, Flaman. O kadar yakınlar ve iyi dostlar ki hiç ayrılmadan aynı okullarda okuyup tıp fakültesini bitiriyorlar, hatta aynı hastanede görev alıyorlar.
Gerisini Dr. Mustafa'dan dinleyelim:
"Bir gün doktorlar odasında oturmuş gazete okuyoruz. Yakın dostum, bana çok önemli bir şey söylemek istediğini belirterek sessizliği bozdu. Merakla baktım. Kendisini yıllardır rahatsız hissettiğini ve bu duygusunu içinden atamadığını, ancak anlatmaya çekindiğini söyledi. Israr ettim."
Sonuçta açıklamış rahatsızlığının sebebini ve aynen şöyle demiş:
"Mustafa sen bir göçmen ailenin çocuğusun ve benimle aynı başarıyı gösterip doktor olmandan, üstelik aynı hastanede eşit konumlarda bulunmaktan dolayı çok rahatsızım. Biliyorum bu kötü ama ne yapayım içimden atamıyorum bu duyguyu."
Mustafa'ya arkadaşına ne cevap verdiğini sordum.
Bir cevap verememiş, yalnızca "Ağladım, ilk defa uzun zamandır" dedi. Çünkü verdiği emeklerin tamamının boşa gittiğini görmek yıkmış onu.
Okullarda yıllarca "Türküm doğruyum" diye başlayan antları okutanların amacı da bu değil miydi? Çocukların bilinçaltına sızmak ve istedikleri gibi ayrımcılığı, bölücülüğü daim kılmak.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.