Bir kadının tarifsiz acısı ve ölü toprağı

A -
A +
Bir acıyı en derinde, kanırtırcasına ve burgu gibi delercesine nasıl ve hangi olayla hissedebilirsiniz? "Bunu ancak yaşayan bilir" diyerek işin içinden çıkabiliriz. Veyahut "ateş düştüğü yeri yakar" lafıyla da izah edebiliriz.
Ne demek istediğime geçeyim. Bu sözleri bana söyleten Hülya Beyazıt adlı bir kadın. Fransa'nın güneyinde, Nîmes(Nim) şehrine yakın Vissou(Visu) adlı küçük bir kasabada yaşayan inşaat işçisi Kıyasettin Beyazıt'ın eşi. 
Hikâyeleri 2000 yılında Fransa'ya giden Kıyasettin'in 2006 yılında çocuklarını ve eşi Hülya'yı Fransa'ya aldırmasıyla başlıyor. Tam beş çocukları vardır. En küçüğü 1,5 yaşındaki Yakup, en büyüğü de 14 yaşındaki Gülsüm. Oturdukları apartmanda da bu kasabanın ileri gelenleri ikamet etmektedir. Hülya ile eşi Kıyasettin son yıllarda çocuklarının okulda yaşadıklarından dolayı ne yapacaklarını bilemez bir haldedir çünkü okulun güvenlik görevlileri çocuklarını sürekli olarak dövmektedir. Bu konu zaman zaman eşler arasında tartışmaya neden olmaktadır. Çünkü Hülya "şikâyetçi olalım" dedikçe işini kaybetme korkusu yaşayan Kıyasettin beklemeyi tercih etmektedir. Bu kıskaç devam ederken apartmanda yaşayan komşuları kapılarına gelmektedir "çocuklar gürültü yapıyor" diye. Hülya "Çocuktur, normal ve olağan sesler, aşırı bir şey yok" demeye çalışır ama derdini anlatamaz bir türlü.
Sonunda belediye yetkilisi komşularının yazılı şikâyeti üzerine konu Sosyal Hizmetler Kurumu'na intikal ettirilir. Ailenin çocuklara bakamadığı kanaatiyle aileyi eğitip denetlemek üzere iki sosyal hizmet kurumu memuru görevlendirilir. İki görevli 7 ayın sonunda Anne ve Baba'nın çocuklarla ilişkisine olumlu rapor verir. Gelgelelim son kararı verecek olan mahkemenin hâkimi o kadar ön yargılı ve faşist zihniyetlidir ki düşmanlığını alenen belli eder. Hülya hanıma "başını açıp modern bir kadın ol, Fransızcayı ana lisanın gibi konuş. Yoksa çocuklarını alacağım" der ve anne babanın 15 günlüğüne bir psikiyatrik denetimden geçmesini ister. Çocuklar ise 15 günlüğüne "koruma" altına alınacaktır. Eğer olumlu rapor gelirse çocukları vereceklerdir. Psikologlar 15 günün sonunda olumlu rapor yazar ama Hâkim yine de çocukları vermez. Açıkça, alçakça yalan söylemiştir.
Geçen Pazar Avrupa'da Gündem'de konuk ettiğim Hülya Beyazıt geçen Nisan ayında kendisinden koparılan çocuklarını ancak dört ay sonra görebilme imkânına kavuşur. Düşünün 1,5 yaşındaki Yakup daha emzirilirken anneden alınmıştır. Hülya Beyazıt çocuklarından Selvi'nin omzunda artık izi hiç geçmeyecek yara olduğunu, diğer kızının dizlerinin yara bere içinde kaldığını, en acısı ve dehşetli olanı ise minicik Yakup'un elle tacize uğradığını anlattı. Program dışında anlattığı korkunç bilgileri ise kaldıramazsınız diye yazamıyorum.
Çaresizlik içinde. Kelimeleri toparlayıp bir araya getiremiyor acısından. Mahkemede iç kanama geçirmiş zaten. Cumhurbaşkanımızdan, Başbakanımızdan, Dışişleri Bakanımızdan yardım istedi. Sayın Numan Kurtulmuş'a bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'ndan(YTB) haberi olmadığı için onların adını zikretmedi. Zira başına gelenleri aylardır, haftalardır anlatan Hülya Beyazıt'ı üzerine ölü toprağı serpilmiş YTB'den arayan bile olmamış. Oysa bu kurum yurtdışındaki insanlarımızın sorunlarını takip etmek, onların mağduriyetlerini gidermek üzere kuruldu. Bu kurum eski motivasyonunu çoktan kaybetti, ne oldu bilmiyorum.
Konsolosluklarımızı ise hiç söylemiyorum.
Peki, her politik olayda binlerce kişiyi toplayan Fransa'daki sivil toplum kuruluşları? Fransa'da yaşayan Türkler, Kürtler? Kılları kıpırdamıyor. Sanıyorlar ki bu faşizm onları vurmayacak. Marine Le Pen adlı faşist kadın ve partisi artık yüzde 25'lere yakın oy alıyor.  Kadın yakında Fransa Cumhurbaşkanı olacak. Sesinizi çıkarmamaya devam edin. Susun.
Hülya Beyazıt'ın şu sözleri belki herkes için bir şeyler ifade eder.
"Ben çocuklarıma fiske bile vurmadım. Her gördüğümde vücutlarının çeşitli yerlerinde yaralarla boynuma ağlayarak sarılan çocuklarıma bunu yaşatmaya kimin hakkı var? Allah rızası için ellerini vicdanlarına koysunlar. Onların elleri her yere yetişiyor. Ben yavrularıma doymadım, onlar çok küçükler. Ben büyüklerime sığınıyorum. Bu konuya el atsınlar, bir an önce çocuklarımı yanıma alayım" 


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.