Sennur abla sordu; ne zaman ayaklanıyoruz?

A -
A +

Terk ettiğim hayatımda andığım ender insanlardan biriydi.

Şairdi, gerçekti, farklıydı, renkliydi, konuşkandı; hatta fazlasıyla...

Ve deliydi biraz da.

Belki çok popüler bir şair olmadı ama sevenleri vardı şiirlerinin; sıkı takipçileri.

Yine dünya tatlısı bir Yazar'la; Adnan Özyalçıner ile evliydi.

Tıfıllar olarak onları hayranlıkla dinlerdik.

Biz Barış Komitesi derdik. Siz Barış Derneği diye bilirsiniz. O derneğin üyeleriydik ve insan hakları komisyonundaydık. Sennur ablayı; Şair Sennur Sezer'i orada tanıdım.

Kimler yoktu ki başka; solcuların ünlü avukatı Gülçin Çaylıgil, Yönetmen Yavuz Özkan, tiyatro sanatçısı Işık Yenersu ve bizler. Türkiye Komünist Partisi'ne gönül vermiş ama Barış Derneği'nde kendini "demokratlıkla" saklamış kripto gençler...

Sık sık bir dosya götürmek ya da bir karar imzalatmak üzere Sennur ablanın Şehremini'ndeki yüksek giriş, nohut oda bakla sofa evine gidiyorduk. Kütüphanesi insanın üzerine yıkılacak gibiydi, kitaplarla doluydu her yan.

Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyordu...

Bir sabah milyonlarcamız gibi biz de caddelerde tankları gördüğümüzde, "devrimin kızıl güneşi" aniden batıvermiş, Boğaz'dan geçen Sovyet gemilerinden bile heyecan duyan komünistler, gözlerini kuzeye çevirmişlerdi, "Acep bir şey yaparlar mı?" diye. Ama en azından komşumuz Bulgaristan sosyalistti de onun başındaki Todor Jivkov vardı. Ama o da darbenin henüz kırkı çıkmadan Kenan Evren'i davet etmiş ve büyük bir gösterişle karşılamıştı. Hani yıllar sonra Türklere yaptıklarıyla gerçekte bir ırkçı olduğunu idrak ettiğimiz Todor Jivkov.

Neyse, darbeden sonra Barış Derneği üyeleri ne yapacaktı? Derneğin Başkanı ünlü diplomat, dünya şekeri Mahmut Dikerdem üst düzey yöneticilere "kimse bir delilik yapmasın, oturun oturduğunuz yerde" demişti. Bu bilgiyi iletmek üzere biz gençler ablalarımızın, abilerimizin kapısını çalıyorduk ürkek ve kaygılı...

Şehremini'ne geldiğimizde Sennur abla bizi pencereden görüp heyecanla kapıyı açmıştı. Tek kelime etmemize fırsat bırakmadan sordu:

"Ne zaman ayaklanıyoruz? Barikatlara çıkalım. Devrim için bundan daha büyük bir fırsat olamaz."

Bakıştık arkadaşımla. Sonra içeriye girdik ve anlattık. Yıkılmıştı. Omuzları çöktü...

Devrim hayalleri bu kadar mı kolay biterdi? Oysa Sennur abla proletaryanın sevdalısıydı.

Şiirlerini bir gün onlara okuyacağı komün günlerini bekliyordu özlemle.

Proletarya ise komünistleri çoktan terk etmişti.

Zaten hiç yanlarında olmamışlardı ki.

Onu anmanın tadı başka ama sevdiğim şu şiirini de paylaşmadan geçmeyeyim Sennur Sezer'in...

Nur içinde yatsın.

Hekim Öğütleri

Uyanıp gecenin bir yerinde
karanlığı dinlemek?
Sevdadandır
Dalıp gitmek yıldızların kımıltısına
Yüreği bölmesi türkülerin?
Sevdadandır
Geceler uzuyor gitgide...
Kıştır
geceler uzar
Sevdadır kısaltan geceyi.

           Ekrem Dumanlı ve ayrılığı...


Aşağıdaki satırlar Dumanlı'ya ait ve ayrılığa dair:

"... kendini toparlaması gerektiğini biliyor, kendi kendine telkinlerde bulunmaya çalışıyor. Gergin olduğunu kabulleniyor ve bundan daha rahat davranmasının da mümkün olmadığını düşünüyor. Kimseyi rahatsız edecek bir şey yapmamıştı. Sadece biraz heyecanlı, biraz sinirli, biraz stresliydi. Hepsi bu. Bir yudum soğuk su. Sonra bir yudum daha. İçine doğru akan serinliğin damarlarında dolaştığını hissediyor. Küçücük bir huzur. Ancak birkaç saniye sürüyor bu durum. Sonra yeniden aşlıyor hesaplaşma...

Bu dünyada arkasına bakmadan ilk giden kendisi değildi ki!"

Aslında gitmeye ve ayrılmaya dair bu kelimeler, Dumanlı'nın "Anlık Hikâyeler" adlı öykü kitabının "Ayrılık" başlığını taşıyan hikâyesinden. Sevgilisinden ayrılmaya karar vermiş bir kadının ağzından anlatıyor.

Unutmuşum, imzalayıp göndermiş;

"Değerli dost Fuat Uğur'a en kalbî sevgilerimle..."

Ve imza.

Dumanlı'nın öykücülüğü fena değil. Sahiden söylüyorum.

Onun Ahmet Kekeç'in deyimiyle tefessüh etmiş bir  "dînî" cemaatten yetişip de böylesine bir edebiyat dili yakalayabileceğini hiç ummazdım.

Gerçi öykülerinde kâbuslar, depresif hâller, hayaller,  intihar ve kaos hayli yaygın temalar ama sonuçta bu onun seçimi ve ruh hâlinin bir yansıması.

Dün Ekrem Dumanlı'nın gönderilişini ve gerçek sebeplerini yazmıştım.

Bu bir nöbet değişimi değildi. Zaman'dan hemen o gün işten çıkarılan 130 basın çalışanı durumun ciddiyetini bir kez daha ortaya koydu. Üstelik operasyonlar sadece medya ayağında değil, diğer birimlerde de devam edecek gibi görünüyor.

Çünkü, Batılı istihbarat servislerinin kendisini tasfiye edeceğini anlayan Fethullah Gülen, çıldırmış durumda ve örgütü demir yumrukla yönetmeye karar verdi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.