Bülent Arınç’ın bitmek bilmeyen açıklamaları aslında kimsenin umurunda değil gibi görünse de bana kalırsa can sıkıcı ve dinmeyen bir karın ağrısı gibi.
Yöntemi de hep aynı.
Sanki 14 yıl iktidarda olan en yetkili dört isimden biri O değilmiş gibi kendini steril ve boş bir alana çekip, hükümete ve Erdoğan’a salvolar atıp “vicdan terazisi” olmaya soyunmak.
Çok sevdi Hürriyet gibi gazetelerin, CNNTürk gibi televizyonlarda Şirinlerin Ahmetlerin onu “AK Parti’nin vicdanı” gibi sunmasını. Sanki kendi dışında AK Parti’de herkes vicdansız. Böyle bir çıkarıma itiraz bile etmedi. Kabullendi.
O kadar sevdi bu durumu her fırsatta, sebepli ya da sebepsiz vicdan patlaması yaşadı.
Son olarak da Taha Akyol’a Paralel Yapı’ya yönelik operasyonlardan duyduğu rahatsızlığı iletti ve “cübbemi giyeceğim” dedi.
Bilmeyenlere hatırlatalım, avukattır Bülent Arınç.
Hakikaten cübbesini giyerse korkulur, belagati güçlüdür herkesin bildiği üzere. Yedek depoda gözyaşları da vardır üstelik. Vicdan patlaması yerine duygusal patlamalar yaşamaya hazırdır her an.
Ama ben merak ediyorum yine de.
Sayın Arınç Ergenekon davasında Kuddusi Okkır cemaatçi savcı ve yargıçlar tarafından ölüme terk edilirken neden cübbesini giymedi ve vicdan terazisi olmadı.
Nedim Şener tutuklanırken misal.
Bugün “mağdur” edildiğini düşündüğü Cemaat 400 pırıl pırıl askeri “casus” diye suçlayıp süründürürken, genç kızların namusları lekelenirken, cemaat gazetelerinde karakter suikastları yapılırken vicdanını hangi sepete koymuştu? Cübbesini vestiyerde mi unutmuştu?
Daha pek çok örnek var böyle.
Durup dururken nereden mi çıktı bu Arınç yazısı?
Söyleyeyim.
Zaman gazetesine operasyon nedeniyle bir cübbe hatırlatması yapmak için.
Salih Gezer, Antalya’da yaşayan bir vatandaşımız. Bir gün ülkemize turist olarak gelen Norveçli Peggy ile tanışıyor ve evleniyorlar. Her ikisinin de ikinci evlilikleridir. Bu beraberlikten ortak bir çocukları oluyor ve adını Noar Zhacharias Enver Efe konuyorlar.
Ancak üç dört sene sonra bu evlilik çatırdıyor ve karı koca boşanıyorlar. Çocuk küçük olduğu için Türk mahkemesi velayeti anneye veriyor.
Ve bir gün anne, aklına kim girdiyse Baba Salih Gezer’den habersiz olarak çocuğu Norveç’e kaçırmaya karar veriyor.
Ancak Enver Efe Türkiye doğumlu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ve pasaportu yoktur.
Ziyanı yok. Barnavernet gibi çocuk taciri ve istismarcısı bir kurumu olan Norveç kaçak ve korsan pasaport çıkarmasını da bilir. Nitekim Noar Zhacharias Enver Efe’ye bir Norveç pasaportu uyduruluyor ve kolaylıkla yurt dışına kaçırılıyor.
Amma gel gelelim daha evvelki evliliğinden üç çocuğu Barnavernet tarafından alınan Peggy hanımın Salih Gezer’den olan oğlu Enver Efe de aynı akıbetten kurtulamıyor. Bu çocuk tüccarı kurum Enver Efe’yi de anneden almış durumda.
Peggy, çocuğunu Barnavernet aldıktan sonra aklı başına geliyor ve hem korsan pasaportu hem de diğer belgeleri eski eşine veriyor. Şimdi iki eski karı koca yeniden evlenip çocuklarının peşine düşmek niyetindeler.
Ama asıl önemlisi bizim ülkemizin içinde bir ülke konsolosunun TÜRK ÇOCUKLARINI KORSAN PASAPORTLA KAÇIRABİLECEK cürette olmaları.
Vallahi helal olsun!
Çek Cumhurbaşkanı Milos Zeman, bir Çek vatandaşı Barnavernet tarafından zorla alındığı için Norveç elçisini sınır dışı ederken, ülkemizden çatır çatır çocuk kaçıranlara bizim de bir şey yapmamız gerekir herhalde diye düşünüyorum.
Yanılıyor muyum?