Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar

A -
A +
Bu kadar can terörün kurbanı olurken, teröristlere destek veren Batı ülkelerindeki “uzmanlar”ın, kendi ülkelerinde yaşansa bir numaralı faşist kesilmelerine sebep olacağını bildiğimiz kanlı saldırıları konuşurken sürekli “Türkiye’deki insan hakları, demokrasi ve basın özgürlüğü”nü sorgulamaları sizin için de çıldırtıcı biliyorum. Ama onların böyle konuşmalarının bir sebebi var;
Bizim de giderek onlara benzemeye başlamamız.
Erdoğan’la kafayı bozmalarının altında yatan etken de zaten bu.
Biraz daha açıklayalım.
Batı’da isteyen istediğini söyler ama teröre destek verenin canına okunur.
Hayatları zından edilir.
Biz henüz işin alfabesindeyiz. Can Dündar ile Erdem Gül bu ülkelerde olsalardı analarından emdikleri süt burunlarından gelirdi. Türkiye’de el üstünde tutuluyorlar yine de.
Can Dündar türevleri daha bir çekingen şimdilerde, terör destekçiliğini üstü kapaklı yürütüyorlar. PKK terörünün en büyük düşmanlarından biri olan Uğur Mumcu’nun oğlu gibi. Yedi polisimiz ve dört sivil vatandaşımız katledildikten sonra “Yapana, yol açana ve engellemeyene lanet olsun” demiş. Yapana demesinin sebebi aldıkları ayardan. Ardına da peş peşe devleti sorumlu tutmayı başarmış terörden. İşte bu türden zirzop ve insanlık haysiyetlerini üzerlerinden soyunmuş türlerin Batı’daki benzerlerine hayat hakkı tanınmaz.
Batı’nın Türkiye’de hoşuna gitmeyen bir başka gelişme de terörle mücadelede aylardır olağanüstü hâl uygulayan Fransa’ya inat Güneydoğu’daki hendek terörüne insanların hayatlarını garantiye alarak göz açtırılmaması. Bunu yaparken hukuktan ayrılmadan bölge halkını yanına çekebilme stratejisini uygulaması ve Batı’nın özlediği eski tip Türkiye modeline dönmemeyi başarması.
İşte bu strateji sayesinde halk teröristlere kalkan olmayıp onları güvenlik güçleri karşısında yalnız bıraktı. Binlerce terörist öldürüldü, yüzlercesi teslim oldu.
Vezneciler'deki o kanlı saldırıdan sonra, sık sık güvenlik güçlerine teslim olan o terörist kızın, “Polis ve asker bize kucak açtı. Biz onların yerinde olsaydık kurşun sıkardık” diye konuşması kulaklarımda çınladı. Muhtemel ki milyonlarca insan da aynı duyguyu paylaşıyor.
Peki, biz de onlara hukuk filan dinlemeden, teslim olsalar bile acımadan kurşun mu sıkmalıyız?
Cezaevlerindeki binlerce PKK’lıyı infaz mı etmeliyiz?
Şüphesiz hayır!
Biliyorum istenen bu.
Ama Türkiye hukuktan, insan haklarından taviz vermeden mücadele etmeyi sürdürecek.
Teröristle vatandaşı birbirinden ayrı tutarak, hukuk devleti olma yolundan ayrılmayarak.
Oysa...
“Düşmanına benzediğin an savaşmanın anlamı kalmaz. Çünkü kaybedersin.”
Bu söz Avrupa’nın göbeğinde, Almanya’nın burnunun dibinde seyredip sessiz kaldığı Bosna soykırımının içinden mücadelesiyle çıkan büyük komutan, hukukçu ve bence bir filozof olan Aliya İzzetbegoviç’e ait.
Şu acı günlerimizde onun sözlerini okumak ilaç gibi geldi. Bu yazıdaki düşüncelerimi daha da anlamlı kılacağı için sizinle de paylaşıyorum:
Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem.
Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.
Sevgi ve dayanışmanın, paylaşmanın olduğu yerde ölüm değil hayat vardır.
Sorunlarımız için düşmanın felaket planlarını değil kendimizi suçladığımız zaman sorunların azaldığını ve olgunlaştığımızı görürüz.
Biz koyun olduğumuz için onlar kurt oldular.
Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar...
Nur içinde yat Aliya İzzetbegoviç.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.