Turizm bu yılı daha az hasarla atlatabilirdi

A -
A +
Atlatamadı çünkü geç kalındı.
Sorun Rusya ile uçak krizi çıktığı andan itibaren alarm vermeye başlamıştı ama leyleğin ömrü lak lakla geçer misali dişe dokunur hiçbir şey yapılamadan bu noktaya gelindi.
Sözlerime ne kadar kızsalar da boş.
Sonuç ortada; 2 bin 100 otel satılık, 300’e yakın otel kapalı, açık olanlar ise an itibariyle yüzde 30 dolulukla çalışıyorlar.
İki hafta önce eski dostum Babür Gürel’in ısrarıyla artık kendilerini “alternatif otel” olarak tanımlayan ve klişe adıyla helal turizm diye bilinen otellerden birine, daha doğrusu tatil köyüne davetliydik; Antalya Kumluca’daki Şahin inn Paradise’a. Seküler biri olarak bu tarz tatil yerlerini merak ettiğim için kabul edip gittim. Öncelikle muhteşem bir tesis. Yemekler olağanüstü. Zaten 16 yıldır faaliyette. Ancak 1100 yataklı tesiste biz gittiğimiz sırada 200 civarı müşteri vardı. Çalışan sayısı ise 360’tı. Yani bir müşteriye 1,5 personel düşüyordu. Tatil köyünün Müdürü Yusuf Yücel “Hem insanları işlerinden etmek istemedik, hem de kaliteyi muhafaza etmeyi amaçladık” dedi.
Yusuf Yücel, yaptığımız toplantıda öncelikle tur operatörleri ve tatil köyleri olarak bugünleri hesap edip riski dağıtmamanın büyük hata olduğunu söyledi. Nasılsa Ruslar ve Almanlar geliyor diyerek müşteri çeşitlendirmemenin sonucu bu kriz nedeniyle daha ağır olacaktı ki zaten durum ortadaydı.
Şunu sordum:
“Kriz ortaya çıktığında Davutoğlu kabinesi işbaşındaydı ve Bakan da Mahir Ünal’dı. Sizlerle, tur operatörleriyle ve TÜRSAB ile yoğun iş birliği içinde çalışıldığı yansıyordu medyaya. Ne oldu sonucu?”
Yusuf beyin cevabı, sorunun kaynağını ve bu krizi neden daha az hasarla atlatamadığımızın ipucunu veriyordu:
“Biz bu toplantılarda hükümet yetkilileri ve Bakanımızdan hep şunu istedik. Krizi iç turizmle atlatacağımız ortadaydı. Türkiye’de tatil yapmayan en az 15 milyon aile var. Kimi tatile para harcamak istemiyor ya da hayat tarzına uygun değil, kiminin imkanları kısıtlı. Ama hepsini motive edecek, tatil yapma arzusu doğuracak bir yol var. Onlara bir ya da 2 yıl vadeyle faizsiz tatil kredisi vermek, turizm şirketleriyle yapılacak anlaşmalar yoluyla çok daha makul seviyelere çekilmiş ücretlerle tatili cazip hale getirmek mümkün. Bunun için devlet bankalarının yanı sıra özel bankalar da devreye girebilirler. Ancak bu önerimizi nedense dikkate alan olmadı.”
Öneri böylesine net ve açık.
Şu anda iki kişi ve bir çocuğun 500- 600 liraya bile tatil yapabileceği tesisler mevcut. Eğer faizsiz banka kredisi devreye girseydi milyonlarca insan bu fırsattan istifade etmek isterdi.
Çok geç kalındığı doğru. Lakin önümüzde üç ay ve bir de Kurban Bayramı var. Hızlı ve pratik bir çabayla zarar yine de belli ölçüde telafi edilebilir. Çünkü durum hakikaten çok vahim.
Bakanların son bir yıl geliştirdikleri yeni huyları yüzünden önerileri ve eleştirileri görmezden geleceklerini bildiğim halde umudumu korumak istiyorum.
Kısaca bizden söylemesi.
 
CHP’nin ırkçı marşı okullara dayatılamaz
 
Sanki 10. Yıl Marşı, İstiklal Marşı gibi zorunluluk havasındalar.
1933 yılında CHP iktidarı tarafından sipariş edilerek eğitime sokulmuş bir marş. İnsanın insan olma vasfını göz ardı edip ideolojik bir bezirganlıkla kaleme alınmış, yağcılık ve kaba bir ırkçılık kokan şiir üzerine Cemal Reşit Rey tarafından bestelenmiş. Zaten sözlerini yazan iki şairden birinin Behçet Kemal Çağlar olduğu (Diğeri Faruk Nafiz Çamlıbel) dikkate alınırsa bu tespit hafif bile kaçıyor.
Bolu Milli Eğitim Müdürü “Okullarda 10.Yıl Marşının çalınmamasını istedim, artık onuncu yıl mı kaldı, 2023 yılındayız” deyince kıyameti kopardı malum çevre.
Bu şirretleri susturmak için mi bilmiyorum, Müdür hakkında soruşturma açılmış.
Çok yanlış.
Onuncu yıl marşı CHP marşıdır ve çocuklara bu marşla belli bir ideoloji empoze edilmektedir artık. Üstelik bu durum 28 Şubat 1998 yılından beri sistemli biçimde yürütülmekte.
Ülkemizde tek bir marş var, İstiklal Marşı.
Bitti.
 
 
TSK’dan Cemaatçilere “Özel Hayat” uyarısı
 
Cemaatçi bir haber sitesi var Rota Haber diye. Amaçları askerin hassasiyetlerini kaşımak olduğu için iki gazeteci-yazar; Kurtuluş Tayiz ile Melih Altınok’un, aslında kendilerini alaya alarak tören mangası önünde çektirdikleri fotoğraflar nedeniyle “yargı yoluna başvuracak mısınız?” diye sormuşlar Türk Silahlı Kuvvetlerine.
Askerin yanıtı şu:
 
"İlgi (a) başvurunuz incelendiğinde; tarafınızı ilgilendiren bir bilgi talebinde bulunmadığınız, özel hayatın gizliliğine ve adli soruşturmaya yönelik bilgiler talep ettiğiniz anlaşılmıştır. Bu nedenle; ilgi (b) Kanun'un 20 ve 21'inci maddeleri uyarınca bilgi edinme hakkı kapsamında yer almayan başvurunuzdaki taleplere cevap verilmemiştir."
 
Paralel demişler bunlara. Tabii ki özel hayat bir numaralı işleri. “Ahlaksızlık benim adımdır” hayat sloganları, varlık sebepleri.
Her şey beklenir.
 
 
“Şiddet ve silahlı çatışmaya teşvik suç değildir”
 
Bu söz ülkemizde hâlâ “aydın sıfatı” altında konuşabilen bir paçoza ait.
On binlerce insanımızın ölümünün, yüz binlerin yerinden yurdundan edilmesinin tek sorumlusu olan PKK’nın borazanı bir paçavranın “nöbetçi yayın müdürlüğü”nü üstlenen Şebnem Korur Fincancı adlı kadın tarafından söylendi.
Onun gibi “nöbetçi yayın yönetmenliği”ne soyunan Ahmet Nesin ile birlikte gazete adlı PKK bildirisindeki terör propagandası nedeniyle tutuklanan Şebnem Korur Fincancı ilk duruşmasında bunları söylemiş:
"Başkaldırı, şiddet ve silahlı çatışmaya teşvik niteliğindeki haberler ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır"
Yeni nöbetçi de Can Dündar olmuş. Kambersiz düğün olmaz tabii.
İyi, güzel... Bundan sonra birileri de gazetelerinde sizlere karşı şiddet ve silahlı saldırı kapsamlı teşvik edici sözler yayınlarsa üzerinize alınmayın.
İfade özgürlüğü kapsamında ele alın geçin.
Ne harikulade bir dünya.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.