FETÖ ile mücadelenin handikabı

A -
A +
FETÖ ile öylesine topyekûn bir saldırıyla karşılaştık ki ihraç edilenler, gözaltına alınanlar, tutuklananlar mallarına el konulanlar dikkate alındığında bir ikinci kurtuluş mücadelesi verdiğimiz bile söylenebilir.
Tekrar edelim. Meslekten ihraç edilen, açığa alınan yüz binden fazla memur, on binlerce gözaltı ve tutuklu, mallarına el konulanlar, iş dünyasına yönelik operasyonlar, TSK, emniyet ve yargıda tasfiyeler...
Bu temizlik Türkiye insanı tarafından dikkat ve soğukkanlılıkla izleniyor. Çünkü daha önce de defalarca yazdığımız gibi FETÖ kâbusunun boyutları hakkında Türkiye’nin dört bir köşesindeki milyonlarca insan çok net bir fikre ve bilgiye sahip zaten. İnsanlar bu operasyonlarda dillendirilen sayıların gerçeği tam anlamıyla karşıladığını biliyor. Hatta sıradan bir insanı çevirin, size hemen “Bunlar en az 300 bin kişi kamuda yuvalanmıştır, tamamını temizlemek lazım” diyecektir.
Ama tabii tamamını temizleyelim derken hain takiyecilerin binbir şeytani oyununun da farkına varmak gerekiyor. Misal, Kriptoları vasıtasıyla masum insanları FETÖ’cü olarak ihbar edip kendi adamlarını saklıyorlar. Birtakım mağduriyetler ortaya çıkıyor. Sadece bana gelenlerin haddi hesabı yok. Meclis soruşturma komisyonu hâlâ faaliyete geçemedi ama ben komisyon üyesi olarak atananlardan Burdur Milletvekili Reşat Petek ile konuşup bana gelenleri kendisine ilettim. Bu komisyon da bir an evvel çalışmaya başlasa iyi olacak. Hakikaten Bank Asya kredisiyle ev alıp satan İzmir Devlet Balesi Başbaletini FETÖ’cü diye ihraç etmek de neyin nesi? Bank Asya’dan kredi alıp ev sahibi olduğu hâlde FETÖ’yle mücadele eden gazetecileri de koyalım o vakit aynı sepete. Twitter’da ilgili bakanlara yazıyoruz ama sanki bir duvarla karşı karşıyayız.
Soruyorum, mağduriyetleri yazmanın tekeli sadece muhalif gazetelerde mi olmalı? Hükümeti destekleyen gazeteler bu türden şikâyetleri dillendirmekten neden kaçınıyor? Oysa bu bir öz güven meselesidir ve FETÖ ile mücadeleyi zayıflatmaz, tersine güçlendirir.
Allah’tan önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ardından Başbakan Binali Yıldırım hassasiyetlerini dile getirip böylesi hak ihlallerinin ve mağduriyetlerin takipçisi olunacağını söylediler.
Bizzat devlet erkinin net ve açık ifadelerle dillendirmesi ve böyle bir irade ortaya koyması, en azından Ergenekon ve Balyoz davası süreçlerinde yaşanan birtakım insan hakları ihlallerinin artık yaşanmayacağının ya da minimum seviyede olabileceğinin işaretlerini veriyor bize.
Çünkü insan hakkı meselesi, tek kişi bile olsa çok önemli. Ergenekon davası başladığında ATV Haber Genel Yayın Yönetmeni olarak meselenin sıkı takipçisi oldum. Ancak darbe karşıtı bir duruş sergilediğimiz hâlde o dönem insan hakkı ihlallerine ekranlarımız açıktı. Bu yüzden hayli eleştirildiğimi hatırlıyorum. Örneğin bugün adını daha sık işittiğiniz Kuddusi Okkır ile ilgili sürekli haber kritik yapmakla kalmadık, Okkır’ın eşini ATV Haber canlı yayınına çıkardık.
Bu kişisel hikâyeyi şunun için anlattım. Gazeteci ya da siyasetçi, kim olursa olsun herkes ülkede yaşanan gelişmelerle ilgili bir duruş sergileyebilir ve hatta taraf olabilir. Ama mesele hukuk ve insan hakları ise burada herkesin aynı safta ve mağduriyetlerin takipçisi olması gerekir.
 
FUAT UĞUR'UN BUGÜNKÜ DİĞER YAZISI

Avrupa adım adım faşizme evrilirken planınız var mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.