Cumhursuz Cumhuriyet’in laikçileri ve forsaları

A -
A +
Günlerdir sorup duruyoruz.
İngiltere Kraliçesi çağırsa önünde reverans yapmayı bırak, takla atacak olanlar, neden Osmanlı hanedanından Nilhan Osmanoğlu’na ağza alınmayacak hakaretlerde bulunurlar?
Müjdat Gezen ile Yılmaz Özdil’in Halk TV’deki konuşmalarının içeriğini öğrenmeyen kaldı mı? Gezen “Ben kadını beğendim yahu” diyor, Özdil de “Suadayı veresin mi geldi?” diye “espri”yi patlatıp salondaki kalabalığı çılgın kahkahalara boğuyorlar. Hemen ardından Müjdat Gezen’in “Adayı değil ama… Neyse sonra konuşuruz” diye devam eden “espri”si, bu kesimin belaltı dünyasının zihin dünyasını ne kadar işgal ettiğini göstermesi bakımından ufuk açıcı oluyor.
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel ise her zamanki gibi çok sert bir açıklama yaparak “Nilhan Hanım! Atatürk olmasaydı hangi paşanın kaçıncı karısı olurdun onu hiç düşündün mü?” diye soruyor. Bu mülevves manifesto Ahmet Hakan Coşkun ve Gülse Birsel’in hakaretlerine göbek attırıyor tabii.
İçimden “Ha gayret, az kaldı. Neredeyse Osmanlı hanedanını tekrar ülkeden kovup ‘Cumhuriyet’i kurtaracaksınız” demek geçti.
Demokrasisiz Cumhuriyet’i ne çok sevmiştik oysa.
Dindarlar sindirilmişler, halk köylerinden çıkamaz hâle gelmiş, şehirlerde görünür kılınan yüzde 10’luk nüfusla, vitrindeki “vatandaş” prototipi, modern hayatın ne şahane olduğunu dosta düşmana göstermişti. Tayyörlü, tuvaletli ve şapkalı kadınlar, smokinli erkekler, balolar, törenler, merasimler ve daha neler neler.
Ecnebiler hayran kalıyorlardı azizim. Anneannem Moda’da şortla bisiklete biniyordu.
Zaten ne varsa 1923’ten sonra kurulmuştu. Mekteb-i Mülkiye, Darülfünun (İstanbul Üniversitesi), Mühendishane-i Berr-i Hümâyun, Hendese-i Mülkiye, Tayyare Mektebi, Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane, Darül Muallimat, bugünün Galatasaray Lisesi ve diğerlerinden oluşan yüzlerce okul ve üniversite, askerî okul hiç yoktu.
Hepsi Cumhuriyet dönemindeydi!
Sosyalistler dâhil her partinin, her etnik kesimin rahatça milletvekili sokabildiği dönemin en demokratik parlamentolarından biri olan Meclis-i Mebusan da Osmanlı’da değil Yunanistan’daydı.
1920 Kurucu Meclisi’nde temsil edilen mebuslar ise Osmanlı’da yetişmemişti.
Kısaca bu Cumhuriyet’i ve kurucularını leylekler getirmişti.
Şimdi bu Cumhuriyet, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmeye hazırlanıyor.
Ama Kemalist laikçilik çıldırmış gibi, binmişler FETÖ’nün alametine, gidiyorlar kıyamete.
Peki, bindikleri bu köhnemiş ve sürekli su alan kayığın forsaları kim biliyor musunuz?
O yok etmek istedikleri muhafazakâr kesimin kompleksli ve öteki mahalleye yaranmaya çalışan ezikleri. “Abi abi” diye peşlerinde dolandıkları adamlarla kavgaya tutuşan yürekli insanları sureti haktan görünüp jurnalleyenler.
Özellikleri şu; dayak yedikçe kayığın küreklerine daha bir iştiyakla sarılıyorlar.
Aylin Nazlıaka için seferber olan, “Çok bunaldık be reis, Aylin Nazlıaka’lara bunları söyleyenlerle aynı safta mı anılacağız” diye dertlenenlerin Nilhan Osmanoğlu’nu en pespaye sözlerle linç edenlere yaranmak istemelerini anlayabiliyor musunuz?
T 24 ile Oda TV’ye manşet olmalarının sebebi bu. Oysa unutuyorlar, Erdoğan olmasa o mahallenin gözünde bataklık sineği kadar değerleri yok.
Kendilerini cumhursuz Cumhuriyet’in laikçilerine beğendirmek için daha ne kadar küçülecekler merak ediyorum.
Tek bildikleri belediye salonlarını dolaşıp, “dramatik anlatımlı” konferanslarla “Aman sükûnet içinde kalalım” diyerek katılmadıkları 15 Temmuz darbe girişiminin ekmeğini yemek. Belediyelerin bütçelerinden tırtıkladıkları paralar yetmiyor, her birine telefonlar yağdırıyorlar “Abi ne olur beni unutmayın” diye.
Ne hazin bir tablo.
Kim söylediyse buna “Biraz kendini göster, seni yazdığın gazetenin genel yayın yönetmeni yapacağız” diye, heves ve arzular şelale.
Bir diğeri ise milletvekili olamamanın travmatik sarsıntısından kurtulamamış olmalı ki, kendisini milletvekili yapmayanların intikamını onları destekleyenlerden çıkarmaya çalışıyor.
Gazeteciliği tersinden öğreteceğimiz kişi, gazetecilik dersi vermeye kalkıyor “Kartel medyası artıkları” gibi tanımlamalarla. Daha çok kızdırırsanız “kılıç artığı” da diyecek, emin olabilirsiniz. Kendi aralarında konuşuyorlar zaten.
Başa dönelim.
Tekrar söylüyorum. Bize saldıracağınıza müktesebatımıza saldıranlara karşı kararlı, namuslu ve cesur bir duruş sergileyin. Bakın adamlar neler söyleyip yazıyorlar, kılınız kıpırdamıyor.
Osmanlı bizim geçmişimiz. Onu değerlendirebilir ve kritize edebiliriz ama aşağılamak, hele bugünkü hanedan mensuplarına hakaret etmek kabul edilemez deyip o hakaret etmelere doyamadığınız bizler kolları sıvadık ama bakıyoruz bu beyler ortalardan toz olmuşlar.
“Aman vakvakları ürkütmeyelim, bizi sevsinler” mi diyorsunuz?
Ay pardon, bu son yazdıklarım sofistike olmadı, lütfen kusura bakmayın abiler!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.