İşimiz Çırtlak’a kaldıysa yağdır Mevlâ'm su...

A -
A +
Sanırım MÖ 6. Yüzyılda eski Yunan masalcısı Ezop’un yazdığı söylenen o ünlü fabl’ı; “Ağustos Böceği ile Karınca’nın Hikâyesi”ni bilmeyen yoktur. La Fontaine bu masalı yorumlayıp yeniden kaleme aldığında tüm dünya onun etkisi altında kaldı. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi olan Robert Anhegger tarafından yazılan “Türk Edebiyatında Ağustos Böceği ile Karınca Hikâyesi” başlıklı araştırmadan(*) öğrendiğime göre ülkemizde de Osmanlı döneminden başlayarak bu masalın etkisi altında verilmiş pek çok eser var. Misal Sadî adlı yazar Mecâlis-i Pencgane adlı eserinde Ağustos Böceği’ni Bülbül’e dönüştürmüş.Bergama'lı Sancar Kemal ise Ağustos Böceği’ne Çırlayık diyor Selatinname’de. Türk edebiyatından bir derleme hazırlayan L. Victor Letellier’nin 1826'da Paris'te yayınladığı Lügatçe’de ise Ağustos Böceği yerine Çırtlak sözcüğü kullanılmakta. Letellier'nin verdiği metin şöyle: Bir çırtlak bütün yazı ötmek ile geçüb/Kışa zahire tedarik etmeyüb tedariksiz kaldı/Anın bir karınca komşusu var idi/Yazın kışı geleceğinden gafil olmayub/ Zahmet ile kış tedarikin taşıyub hazırlamış idi/Çırtlak ana birkaç dane yiyecek istemeğe vardı ve mahrum çıkdı/Karınca bahîllik yüzin tutub eyitdi/Ey benim akilin hemşirem yazın işin ne idi?/Zahiren ne tez düketdin dedi/Çırtlak dedi ki: “Yazın hiçbir işe el urmadım, ancak benim işim ötmek idi”/Karınca ona gülerek “Şimdi ancak senin işin hora depmek ola” dedi/Ve yüzüne kapuyu kapadı.   ÇIRTLAK’IN GÜNÜMÜZDEKİ VERSİYONU   Ancak bu Ezop masalının günümüzde farklılaştırılmış bir başka versiyonu daha var. Meramımı anlatmaya o örneği vererek başlayayım. Yaz günlerinin gelmesiyle birlikte Çırtlak yine saz çalıp eğlenmeye, şarkılar ve türküler söylemeye başlar. Yemekler verir, bol keseden harcar. Komşusu Karınca ise harıl harıl çalışıp hem günlük nafakasını çıkarmak hem de kışa erzak toplamak için ter dökerken, Çırtlak gittiği tatillerden Karınca’ya görüntülü videolar gönderir “Tatil bana ne çok yakışıyor” diye. Sonra kış gelip kapıya dayanır. Karınca sobasını yakmış, sıcacık evinde zahire stoklarıyla keyif çatmakta ve masalı da bildiği için Çırtlak’ın gelmesini beklemektedir. Ve kapı çalındığında “Evveet, işte beklediğim an geldi” diyerek kapıyı açar. Tahmin ettiği gibi karşısındaki Çırtlak’tır. Ama o da ne? Çırtlak’ın üzerinde kürklü kalın bir palto, kolunda en pahalısından bir saat ve kapıda bir de limuzin vardır. Karınca şaşkınlıktan küçük dilini yutmuşken Çırtlak neşeyle “Sevgili komşum, Londra’ya gidiyorum. Oradan yüklü miktarda borç alacağım. Gelirken benden istediğin bir şey var mı diye sormak için kapını çaldım” der. Karınca kekeleyerek “Yani borçla mı yaşayacaksın?” diye sorar. Çırtlak kendinden emin, kahkahalar atarak “Tabii şekerim, borç yiğidin kamçısıdır” diyerek onu öpücüklere boğar. Yeni versiyon hikâye bu. Siz buradaki Çırtlak’ı birine mi benzettiniz? Doğru tahmin ettiniz; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Dün sabah yazıya başlamadan evvel İSKİ verilerine baktım, İstanbul barajlarında toplam doluluk oranı yüzde 21.70 civarındaydı. İki aylık su kaldığı belirtiliyor. Aslında yüzde 10’luk kısmı da kullanılacak gibi değil, dip suyu.   İSTANBUL HIZLA 25 YIL EVVELİNE DÖNÜYOR   İstanbul zaten her kent gibi salgın hastalıkla boğuşuyor. Suyun ve temizliğin salgınla baş etmede ne kadar önemli olduğu dikkate alınırsa nasıl büyük bir tehlike altındayız varın hesap edin. Oysa hiç umurunda bile değil adı geçen zatın. Göreve geleli 1,5 yılı geçti, daha işbaşı yapar yapmaz alarm vermekte olan su sıkıntısı ile ilgili önlem almak yerine, vaktini laklakla geçirmeyi tercih etti. Sıkıştığında basıp tatile gitti. Çok iyi başardığı bir şey var. İstanbul’u hızla 25 yıl evveline döndürüyor. Sıfırdan hayata geçirdiği tek bir proje bile yok. Dahası salgın nedeniyle ulaşımı rahatlatmakla görevli olduğu hâlde tam tersini yapıp, otobüs ve metro sefer sayılarını azalttı.   BARİ İŞ YAP, DENİZ SUYUNDAN İÇME SUYU PROJESİNİ HAYATA GEÇİR   Kendisi göreve geldikten altı ay sonra katıldığım bir televizyon programında kimi gazeteci arkadaşlar eleştirdiğinde karşı çıkmış, “İmamoğlu’na bir yıl zaman vermek lazım” demiştim. Bu konuda projelerinin olması gerektiğini varsayıyordum. Çünkü susuzluk, yağmur yağmazsa İstanbul’daki en önemli sorun. AK Parti döneminde Melen Çayı’ndan İstanbul’a iki boru hattı çekilerek sorun 4-5 yıl için çözülmüştü ama kentin nüfusu öyle arttı ki yetmez oldu. Peki, Ekrem İmamoğlu masaldaki Çırtlak gibi saz çalıp oynarken bugünleri hiç düşündü mü? İnsan bir ümit “Su sıkıntısı olursa şu projeyi hayata geçireceğim” demesini bekliyor. Ama yok. Hadi ben söyleyeyim. Artık teknolojisi de geliştirildi ve dünyada pek çok ülkede uygulanıyor. Deniz suyundan içme suyu elde edecek projeyi yapıp uygula. Yeter ki bir “iş” gör be adam. Seni bu millet, kırık dökük İngilizcenle Türkiye’yi Batı’ya şikâyet et diye mi seçti? İstanbullular için durum hakikaten vahim. Hükûmet de işe el atmazsa yandı gülüm keten helva. ..... (*)https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/172681
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.