Yiyin gari...

A -
A +
 
Magazincilere tepkili şöhret edasıyla haykırıyorum “Çek mee karrdeşim! Çek me!” ve de paylaşma. Yediğini içtiğini, sunduğunu pişirdiğini yayınlama! 
Eskiden poşetten önce file vardı, fileden önce de bez torbalar. Neden biliyor musunuz? Alışverişte alınan dışarıdan görünmesin diye… Alan var alamayan var diye… Şimdi ise bırak alınanı, hunharca gelişen teknolojiyle sosyal medya teşhirciliğinde yemek paylaşma zirve! 
Restorana, kafeye, brasserie’ye, pikniğe giden davranıyor cep telefonuna; yediğini içtiğini yuttuğunu şak şak… E hâliyle evde kek çırpan, hamur yoğuran diğeri, ‘şaheserlerini’ sosyal medya aracılığıyla 'post'lamak zorunda hissediyor kendisini! Yemekten önce besmele çekerdik biz, şimdi fotoğrafını çekiyoruz…En basit hâliyle gösteriş, en net hâliyle de görgüsüzlük.
Farklı kültürlerin yemeklerini tanıtmak, tarif vermek, yemek bloğu yazmak, gurmelik, gastronomi ayrı; onları zaten konuyla ilgili olanlar takip ediyor. Ama "bakın bugün ben bunu yedim" paylaşımı görgüsüzlüktür, düşüncesizliktir! 
“Leziz mangal keyfi, kocişkoyla pazar kahvaltısı, balık böyle yenir, ellerime sağlık, tatlişkolarla höttörö zöttö restoranda...” etiketleriyle tabağındakileri sergileyenler ve  "Bunu yedim içtim bu da resmi baaaak" mesajlı niceleri… Sanırım çoğunun buzdolabı yok, yemeği bozulmasın diye internete koyuyorlar. Böylesine ne dersin? "Doğum günüüm" yazıp ısırılmış pasta dilimlerinin izometrik açıdan çekilmiş fotoğrafını koyuyorsan dayağı yersin çok afedersin.
Edep, adap, etik kuralları hiçe sayan ve  unutan, unuttukça çok normalmiş gibi davranan bir toplum olduk çıktık maalesef. Bizim kültürümüzde orta yerde yenmez... di... Biri görür de nefsi çeker, isteyemez diye! İnce düşünce yani... Kızartma falan yapınca ‘kokmuştur’ diye komşulara da yollanırdı. Sohbetlere “yediğin içtiğin seninin olsun, gördüklerini anlat” girizgâhı yapan, beslenme çantasına olmayanın canı çeker diye muz, mandalina konmayan, pişirdiğini yediğini söylemek durumunda kalınca dahi söze sıkılarak "ayıptır söylemesi" diye başlayan insanlar ne ara  “Bakın ben ne mekânlara gidiyorum, bakın ben ne yiyorum; aşağısı kurtarmaz” kıvamına geldi?
Bize ne sizin yediğiniz antrikottan, uzayan mozerelladan, leziz tiramisudan? Acaba kaç kişi gerçekten ‘afiyet olsun’ diyor? Kaç kişi madalya takıyor? Kaç kişi ‘zıkkımın pekini ye’ diye sövüyor? Ama en önemlisi kaç kişinin canı çekiyor.. Hani aç olan var, alabilen var, alamayan var. Parası olsa da o saatte ulaşma, yeme imkânı olmayan var!  Diyet yapanı var, hasta olanı var!.. Hamilesi var, gurbette  olanı var, alerjisi olan var, insaf!..
Yediğinizi reklam etmek, belki size ‘like’ aldırır ama ne statü atlatır, ne de aradığınız o öz güveni kazandırır. Belki o anlık karnınız doydu ama o şovenist aç egonuz doymayacağına bahse varım. Ha hâlâ ısrarcı mısınız? Paylaşın canım. Sindirim sürecinin sonucunun da fotoğrafını isterim ama yoksa darılırım!..
Yemeklerin fotoğraflarını değil kendisini paylaşın!..
 
Ninem diyor ki; Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.