Maalesef...

A -
A +
Sakin... Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) yetkilileri OHAL kapsamında 690 sayılı KHK ile evlilik programlarının yasaklanmadığını, yaptırımların ağırlaştırıldığını açıkladı...
Oysaki iki üç gündür evlilik programları kalktı diye kimileri rahatlamış kimileri de karalar bağlamıştı.
Daha önce de söyledim, yine diyeceğim; Kadını bozarsanız, anneyi; anneyi bozarsanız aileyi, aileyi bozarsanız toplumu çökertirsiniz! Bir yandan abuk sabuk dizilerle mesajları nakış gibi işlediler; sayısız çirkinliği normalleştirdiler.
Öte yandan da izdivaç programlarıyla zihnimize saldırarak hedefe giden yolu perçinlediler...
Evlilik programlarına yaptırımlar ağırlaştırılsa ne yazar... Arsız pazarlıklar, seviyesiz diyaloglar, yevmiyeli üçüncü sınıf oyuncular, düzmece senaryolar ve ‘büyük aşklar’… Evlilik, kadın, sevgi, saygı, anne, aile kavramı ayaklar altında çiğneniyor! Evlilik kurumu, mahremiyet, değerler reyting ve eğlendirme kaygısıyla popüler kültüre kurban ediliyor. 
Onca tepkiye rağmen yıllardır ekranda flört -ki en zarif hâliyle flört diyorum- ediyorlar. Aynı anda bir erkeğe üç hatunun talip olması aralarında yoluşması, tesettürlü hanım kızların her gün farklı birine âşık-talip olmasının doğallığı, kırıştırmalar ve ani öfke patlamaları, dört kişiye ışık yakıp kararsız kalıp piyasayı kızıştıran hanımlar beyler ezcümle rezillik normalleştirmeye çalışılıyor. Gözümüzün önünde kâh insan sirki kâh "et pazarı" kuruluyor!..
Neden hâlâ yayındalar? Çok mu tutuluyorlar? Kanallarda haftada yaklaşık yüz saat izdivaç programı yayını vardı. Bu, ayda 400 saat demektir! İkiye katlandı program sayısı; ayda 800 saat eder. Bir ay zaten maksimum 744 saat! Bunca insan şikâyetçiyken sayıları katlanarak artıyorsa tek derdi evlilik, aşk, aşna fişne mi yurdum insanının? Sanki bu milletin erkekleri “garı var mı?” diye usulca yanındakine sokulup çenesini sıvazlıyor, kadınlarının da etekleri ‘koca, koca’ diye zil çalıyor! Ayıp yahu!
Diyelim ki öyle… Diyelim ki halk bunu istiyor; “biz buyuz” diyelim kahredelim. Peki, bu kadar sığ beyinliysek bu devran nasıl dönüyor?
Bunca kalkınma, iş, emek, icraat,  keşif, buluş nasıl yapılıyor? Düşünen, okuyan, üreten, eğitenler kim? Daha senesi dolmayan kalkışmada canını hiçe sayanlar, şehit olanlar, sabahlara kadar demokrasi nöbeti tutup uyumadan işine koşanlar kim? İnanamadılar!.. “Bu kadar uyuşturduk, yetmedi!” diyorlar. “Hâlâ tam olarak bozamadık!” diye hayıflanıyorlar… Pembe dizilerdeki gibi seruma zehir enjekte ederek değil ekrandan beyne direkt yolluyorlar!
Bu sosyal ve kültürel erozyon kimyasallarını izlemeyip izlememek sizin hem tercihiniz hem de vebaliniz!..
 
 Ninem diyor ki; Ya hayır söyle ya sus!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.