Üniversite bitince kopan fırtınalar

A -
A +
Turistin biri Kızıl Meydan'da gezerken ayakkabısının ökçesi düşer. Sağa sola bakınıp aksayarak meydandaki devriye polislerden birine yaklaşıp ayakkabısını göstererek ayakkabı alabileceği en yakın mağazayı sorar. Polis kendisine karşıdaki büyükçe bir binayı işaret eder. Turist binadan içeri girince kendisini büyükçe bir hol, tam karşısında bir masa, başında ciddi bir adam adamın hemen arkasında iki kapı bulur.

Turist yeni bir ayakkabı almak istediğini söyler adam "Bay mı, Bayan mı?" diye sorar turist "Bay" der, adam da sol kapıdan gir der. Turist sol kapıdan girer bir önceki salonun aynısı yine tam karşısında bir masa, başında ciddi bir adam, adamın hemen arkasında iki kapı. Turist derdini söyler ciddi adam sorar. "Bağcıklı mı yoksa mokasen mi?" diye. Turist "mokasen" der adam da sol kapıyı işaret eder, gir der. Turist sol kapıdan girer bir önceki salonun aynısı tam karşısında bir masa, başında ciddi bir adam ve arkasında iki kapı.

Turist bu defa sinirle sorar ciddi adam tekrarlar "Siyah renk mi yoksa kahverengi mi?" Turist "siyah" der, ciddi adam da sol kapıyı gösterir, turist burnundan soluyarak kapıdan içeri dalar ve kendisini ayakkabı salonu yerine sokakta bulur. Şaşkınlıkla sağa sola bakarken kendisine yol gösteren polisle burun buruna gelir ve hiddetle yüklenir:

"Sana bir ayakkabı satan mağaza sorduk öyle bir yere yolladın ki masa, kapı ve görevliden başka bir şey yok, bu nedir?" Polis gururla cevap verir:
"Bırak şimdi masayı, ayakkabıyı ORGANİZASYON nasıl ama?.."

Tanıdığım birçok akademisyen dostum var. Mezun ettiğiniz çocukların akıbeti ile ilgili bir bilginiz var mı? Ne oldukları hakkında? Çoğu bu bizim sorumluluğumuz değil derken çok azı ilişkili olduğu birkaç öğrenciden bahsediyor. Çoğu siyasetçi de farklı değil. Genellikle hepsi de tam organizasyon adamı, hangisine sorsam hangi kapıdan girileceğini iyi tarif ediyorlar.

Neden bu kadar yıl eğitim gördükten sonra çocuklarımızın önemli bir kısmı iş bulamasın, aldıkları eğitim dışında farklı işlerde çalışmak zorunda bırakılsınlar? Üniversite bitirmenin mesleki yeterlilikle birlikte kişinin karakter, insan ilişkileri, hayat hakkındaki görüşüne de katkıda bulunduğu söylenir. Ancak çocuklarımız ne spor, ne kültür-sanat, ne sosyal hayattan faydalanamadıkları bir kamp ortamında, sınavdan sınava koşuşturuyoruz. Sonra elimizde ne kalıyor derseniz; mutsuz ve yeteneklerinin farkında olmayan bir genç kitle.
Gençlerin iş dünyasında hayatta ve ayakta kalmaları nasıl sağlanır?

İş dünyasının başarılı profesyonellerinden Cem Kozlu, "Artık insanlar, kitaplardan, kurslardan, eğitimlerden çok birbirlerinden görerek, duyarak öğreniyor. Eğitime, bilgiye ulaşma imkânı arttı ve kolaylaştı. Ben üniversite öğrenimi için ABD'ye gittiğimde bursum yetmedi, kütüphanede çalıştım, garsonluk yaptım. Garsonluk yaparken kazandığım tecrübeler işletme fakültesinde okumaktan bile çok şey öğretti diyebilirim. Bizim ülkemizde öğrencilerin sosyalleşme imkânları sınırlı" diyor.
Onları üniversite içinde bloke eden, sonra eline diploma tutuşturup hayata salan uygulama bu sonucu hazırlamaktadır. Hâlbuki öğrencilik yıllarından başlayan "eşleştirme programları" ile devam eden küçük işler onları zirveye çıkaracak büyük tecrübelerdir. Batı üniversiteleri "etiketleme programları" ile öğrencilerini iş dünyasıyla tanıştırıyorlar. Bu ortamlarda gençler kendi geleceklerini görücüye çıkarıyor, yeteneklerini iş tecrübelerini, çevrelerini geliştiriyorlar. 
Eğer üniversiteler sadece organizasyonlarla uğraşmaya devam ederse yakın zamanda işsizlik gençlerin değil kendilerinin yakasından tutacaktır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.