Horlayanı horlama!

A -
A +
Ben de herkes gibi yatıyorum kalkıyorum ama sabahları kirpiklerime tonlarca ağırlık asılıyor, yataktan kazıyorlar adeta. Gün boyu yorgunum, dalgınım, ekrana bakarken, araba kullanırken içim geçiyor, kırmızı ışıkta beklerken gözlerim kapanıyor. Asabiyim, esniyorum, hata yapıyorum, zihnim dağılıyor. Halbuki vakitli de giriyorum yatağa.
Uzm. Dr. Ahmet Yıldırım, "Bakın bunu söyleyen arkadaşımız uyuduğunu sanıyor" diyor, "uyku dört kademedir, derine dalmadıkça uyumuş sayılmazsınız asla. Birinci kademe, ikinci kademe derken ürperip uyanıyorsunuzdur, ya da huzursuz ayak sendromunuz vardır sıçrayınca dönüyorsunuzdur başa. Denize düşüp, ıslanmadan çıkan birini düşünün, yatağa girip dalayaman da ona benziyor.
Kapımızı çalanların kahir ekseri horladığını söyleyen beylerdir. Genelde hanım baskısı ile gelir, aile saadetinin tehlikede olduğundan dem vururlar. 
Bazıları okulunu başarıyla bitirmiş, işe girmiş mastır doktora yapmıştır hatta. Davetler, ziyafetler, toplantılar... Tam da yükselişe geçmişken uykusundan yakınmaya başlar. 
Bir başka karakterimiz sabırlı kocalarıyla gelen hanımefendilerdir. Havuz dersleri ve aerobik çalışmalarına rağmen bir türlü kilo verememekte, geceleri tıkanmakta, sabahları doyamamaktadırlar uykuya. 
UYKUNUZU DOKTORA GÖTÜRÜN!
Gelelim hadisenin tıbbi yanına. Hastaların ifadeleri umumiyetle sırlarla doludur, onlara yardımcı olabilmeniz için keşfetmeniz gereken çok şey vardır daha. Bilhassa internet doktorları (!) "tıp talebesi sendromu"na yakalanır, olmayan belirtileri kendilerine yakıştırırlar. Gece dinlenemiyorum, ağzım kuruyor, başım ağrıyor, terliyorum, tıkanıyorum, sık çıkıyorum idrara...  
İşte bu yüzden biz uyku testi yaparız onlara. Hastaya sessiz sakin bir oda, rahat bir yatak sunar, nabzını ve kalbini dinler, beyin, kas, göz aktivitelerini ölçeriz. Her safhayı titizlikle geçeriz kayda. Her ne kadar bazıları evini yerini arasa da, neticeler yeterli kanaati verir doktora. 
Hülasa edecek olursak 50 yaşını geçen erkeklerin neredeyse yarısı az ya da çok horlar. Eğer kiloluysa, toksa, alkol, sedatif, antihistaminik aldıysa şiddeti artar.

SIRT ÜSTÜ MÜ, ASLA!
Diyelim yattınız başlangıçta kaslarınız gergindir ancak uyku derinleştikçe dil kökü, küçük dil, yumuşak damak gevşer, sarkar. Hava geçiş alanı daralır, titreşim horlama şeklinde ortaya çıkar. Burun tıkanıklığı (deviasyon, polip vs) olanlar havayı çekmek için genzi vakumlar, bu da dokuları içine çeker, hava yolunu tıkar. 
Bilhassa sırt üstü yatanlar dilin boğaza kaçmasına engel olamazlar. Boynu kalınlar, geniz eti ve bademciği büyük olanlar daha sık horlar.
Kadınların kas-yağ dağılımı değişiktir, ancak menopozu takiben onlar da şanslarını kaybeder, erkeklere katılırlar. 
Horlama uykuyu bölmüyorsa zararsız kabul edilir, bazı tipleri cerrahi müdahale ile düzelir. Şahıs sadece kilo vermekle, spor yapmakla, burundaki tıkanıklığının giderilmesiyle normale dönebilir.
Hatta yastığı değiştirmek ve yatış şekline dikkat etmek bile çare olabilir. Bazı pratik zekalılar pijamanın sırtına bir cep diktirip içine tenis topu koyarlar, böylece sırt üstü yatmaktan kurtulurlar. 

CİHAZ  NE DİYOR ACABA?
Hasta ifadeleri genellikle muğlaktır, insan uykusunda ne yaptığını bilmez ki, nasıl anlatsın sana. Bu yüzden test odasına alınır, uyuması sağlanır, gece boyu tetkik edilir, müphem nokta kalmaz.

SİNSİ TEHLİKE
Apne seni uyutmasın!
Vücudu oksijensiz bırakan apne omuz silkilip geçilecek bir vaka değil. Bir gün tansiyon, ritm bozukluğu ve inme olarak çıkabilir karşınıza. 

Bazen vaka ilerler, şöyle ki yumuşak damak, küçük dil, bademcikler, boğaz duvarları ve dili destekleyen kaslar negatif hava basıncı ile adeta akar, hava yolunu tıkar. Hasta nefes alamaz olur, beyin solunum durmasını hissederek uykuyu hafif seviyeye alır ve "hava yolunu zorla" emri verir vücuda. Hasta boğulmak üzeredir, tıkanıklık adeta kükremeyle açılır ki biz apne diyoruz ona. Orta ileri düzey bir vakada solunum 20 saniye durabilir ve bu saatte 30, 40 defa tekrarlayabilir. Apne pek sinsidir, sabaha kadar yüzlerce defa solunumu durdurmasına rağmen farkına varılmaz. Hasta iyi uyuduğunu sanabilir hatta. Bu tıkanmalar kan oksijen seviyesini ciddi bir şekilde düşürür, damarlara, hormonlara, bedenin yakıt sistemine zarar verir. 
Nasıl ki hastalık sebepleri içinde "insülin direnci" baş sıralarda zikrediliyorsa, apnenin tahribatı da hemen hemen yakındır ona. Artık yüksek tansiyon, kalp ritim bozukluğu, şeker ve felç sürpriz olmaz. Metabolizma yavaşlar, bu da daha fazla kilo demektir kısaca. Çocuklarda ise huzursuzluk ortaya çıkar, hiperaktif olurlar.
Peki tedavisi yok mu?
Biz apne tespit ettiğimiz hastalara solunum cihazı tavsiye ediyoruz. Başlangıçta "ne yani bir ömür bununla mı yatacağım" deseler de alışıyor, mutlu mesut cihaz kullanıcıları oluyorlar. Müdahaleye müsait vakalarda cerrahi operasyonlar yapılabilir, %70 rahatlar. 
BEBEKLER GİBİ MIŞIL MIŞIL
Hani ilkokullarda öğretilen bir tekerleme vardı, erken yatarım erken kalkarım, bir yumurtayı sütle çırparım. Mümkünse siz de erken yatın, horoz sesi ile kalkın gün üzerinize doğmasın asla. Sabah ışığı beyni uyandırmaya yeter, kendi kendine kalkanlar güne iyi başlar. Sağlam bir kahvaltı yapın ardından. Orta Asyalıların bir sözü var: Kahvaltıyı özüne (kendine) yap, öğleye mihman çağır, akşamı yağıya tapşır (düşmanına yolla).  
Akşam uykunuz gelmiyorsa hafif bir şeyler yiyebilir (yoğurt gibi mesela), kitap okuyabilirsiniz. Bu cinayet romanı olmasın ama. Gevşetici hareketler, nefes egzersizleri yapabilirsiniz sonra. Gözlerinizi kapatıp hayal kurmak da işe yarar. Güzel şeyler düşünün ki güzel rüyalar göresiniz. Diyeceksiniz ki 'ama ben hep kötü rüyaları hatırlıyorum.' Evet, uyanıyorsunuz da ondan. 
Uykuda kaslarımıza hükmedemeyiz, zaten hükmediyor olsak problem çıkar, bu insanı "uyur gezer" yapar. Uyur gezenleri uyandırmayın, yumuşak bir şekilde götürün yatağına.
Bazen beyin uyanır. Adaleler uykudadır hâlâ. Bağırmak istersiniz sesiniz çıkmaz. Ah biri dokunsa da açılsam. Uyku felci ya da karabasan dediğimiz hal seyrek yaşanıyorsa sıkıntı yoktur, hatta "oh be" der rahatlarsınız sonunda. Sık sık tekrarlarsa "kâbus" diyoruz ona.
Bazıları yatarken ses ister radyoyu televizyonu açar, kanepeye kıvrılırlar. Bakın bunu tavsiye etmiyoruz asla. Beyne biteviye uyarı yollanır. Kaldı ki ışık melotonin hormanı üzerine baskılayıcı tesir yapar. Bilgisayar ekranları da ona keza.
İnsan ya sırt üstü, ya yüzükoyun ya da yan yatar. Biz sağ yanına yatmayı tavsiye ediyoruz, bu şekilde hem kalbinize yük binmez, hem de nefes yolları kapanmaz. 
Televizyonkolikler, bilgisayarla uğraşanlar geç vakitlere kadar oyalanır, otobüs kamyon şoförleri uzun gece yol alırlar. Yok ben tahammüllüyüm de filan. Hayır efendim bunun da bir sınırı var, keseden yemekte, uykuya borçlanmaktadırlar. Zayıf düştüklerinde (iş yerinde, direksiyon başında) kıskıvrak yakalanacaktırlar. 
Gündüz yarım saat uyuyan ikinci bir sabah yaşar. İş performansı, öğrenme kabiliyeti artar. Akdeniz ülkelerinde siesta, İslam dünyasında kaylule geleneğini biliyorsunuz, Japonlar öğle uykusuna yatan işçilere ekstra prim veriyorlar. 
İkindi ile akşam arasında yatmayı uygun bulmuyoruz, gece uykusunu bölecektir zira.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.